29 Nisan 2009 Çarşamba

Blazer ceket ve
'ben ne giyineceğim sorunsalı'!

Sonunda Zara'dan kendime bir blazer ceket edindim. İçime de sindi doğrusu.

Şimdi ben bu ceketi akşam bir elbiseyle kombine etmeye çalışırken, "diğer örneklere bir bakayım neler yapmışlar" dedim ve internette şöyle bir tura çıktım. Bulduklarımı sizinle de paylaşayım istedim.

Buyrunuz çeşit çeşit kullanımlar...



28 Nisan 2009 Salı

"En birinci ben oldum!"*


Fırat'çım yaaa, kulakları çınlasın. Onun lafı ya bu; 'en birinci ben oldum'. Ödül sarhoşluğunun yarattığı mutluluk ancak en iyi böyle ifade edilebilir. Ben de çalıyorum Fırat'tan ve diyorum ki; 'EN BİRİNCİ BEN OLDUM'
Moda, tasarım, stil'in sahibesi Gülsüm beni ödüle layık görümüş. Kendisine çoook teşekkür ediyorum.

Bu benim ikinci ödülüm. Bakmayın şımarıklığıma tabikii tek birinci ben değilim. Şu blog aleminde benden daha çalışkan, parıl parıl parlayan daha nice blog var. Onları da sevdikleri ödüllendiriyor.

Ben de, daha önce bu ödülü almışmıdır bilmiyorum ama, 'Gökkuşağında oturan kız'ı ödüllendiriyorum.

Keira Knightley'nin yasaklanan filmi!


Kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için çekilen tanıtım filmine İngiltere'de yasak geldi.
Reklam denetleme kurulu Keira Knightley'nin oynadığı filmi, izleyenler için, 'şok' edici bulmuş.

İki dakikalık reklam filminin en çarpıcı kısmı kapanış bölümü, yani knightley'nin karnına tekmeler yediği bölüm. İşte reklama yasak getirten de bu bölüm.

Filmin içerdiği şiddetin, izleyiciler üzerinde, şok etkisi yaratacağı düşünülüyor. Biz ekranlarımızda daha 'şok edici' şiddet sahnelerine şahit olduğumuzu söyleyebiliriz heralde.

Reklamlarda küçük bir kızın dayaktan mahvolmuş yüzünü gördüğümü hatırlıyorum mesela...

İngiltere'deki kurul, Türkiye'ye gelse ne yapardı acaba? Bence 'bunlar alışmış, dozajı artırabilirsiniz' derlerdi...

Diğer yandan aile içi şiddet konusunda farkındalılığı artırmayı hedefleyen bir filmin, nasıl daha az şok edici olmasını bekliyorlar ki?

Hem belki bu 'Şok', hergün gücünü sadece kadınlar üzerinde kullanan erkeğe, dayak yediğini gizlemeye çalışan kadına, gördüklerini görmemezlikten gelen konu komşuya ya da yetkililere iyi gelirdi.

Keira Knightley - Cut Movie
Yükleyen raffante

Carla mı, Prenses Letiza mı?


Fransa'nın first lady'si, Sarkozy'nin bir tanesi, Carla Bruni, rakibini İspanya'da buldu. Şöyle rahat rahat karşılaştırmak için bundan iyi fırsat mı var?


Bir yanda eski fotomodel, şarkıcı Carla Bruni, diğer yanda eski televizyon spikeri Prenses Letizia... İkisi de şov dünyasınden geliyor. İlk kez karşılaşıyorlar.

Ve herkes için eğlenceli bir fırsat yaratıyorlar.

Hadi bakalım. Carla mı? Letizia mı? Bu karşılaşmada hangisi daha şık ve güzel?

26 Nisan 2009 Pazar

Bayık bir pazar gününe hazırlık

Bugün evdeyim. Kapıdan parmak ucumu bile çıkarmak istemiyorum. Hatta bakkala / çakkala / markete ve türevi yerlere bile gitmeyi düşünmüyorum. Buzdolabına henüz bakmadım ama temel besin maddelerimiz varsa problem yok. Yoksa beyzadem kalkıp alıverir bi zahmet.
İşte plan bu.

Evde oturup.... eee oturup,, işte boş boş oturmak.

Arada pencerece sandalye dayayıp, gelen geçenleri seyrederim belki. Yaşlı teyzeler gibi.

Aslında sosyalleşmem gerekirdi. İhmal ettiğim bir sürü arkadaşım var.

Neyse işte boşverin. Ararım sonra. Hafta ortası görüşürüm. Biraz daha uyuyayım, bugünü film günü ilan ederim belki.

25 Nisan 2009 Cumartesi

Onwards / James Jarvis

James Jarvis'in bu animasyonunu sıkıntıdan patlamak üzereyken karışama çıktı. Yaklaşık 5 dakika sürüyor. Ben çok sevdim. Yönetmenliğini Richard Kenworthy yapmış. Nike filme sponsor olmuş.



Onwards from akqa on Vimeo.

Bitsin artık bu çile!


Ayy ne çizgi filmmiş...

Aşk, ihtiras, savaş, dövüş, gözyaşı, sonracımaaaaa, intikam.... Herşey var. Bi de bitmiyor.

Kahramanımız Naruto ninja olamaya çalışıyor.
Bizim evdeki beyzade de, üçer beşer izliyor her akşam elemanı.

Benim başım ağrıyor ya! Böğüre böğüre konuşuyorlar. Şöyle göz ucuyla bakıyorum. Arada da sorular sorarak bizimkini sinir ediyorum. He heeee:)

24 Nisan 2009 Cuma

Backstage at Galliano

Bu fotoğraflar, dergi ya da yazılı bir materyal için hazırlanmış editöryal çalışmalar değil.
Tanıtım kampanyası hiç değil.
Fotoğraflar sahne arkasında çekildi. Defile öncesi ve sırasında.
Galliano SS09 defilesinden Mark Leibowitz'e ait fotoğraflar büyülü...


Leibowitz, defilenin gözle görülür akışına değil, sahne arkasındaki kaosa odaklanmış.
Sonuç ortada; etkileyici renkler, yüzler, şapkalar ve elbiseler...
Karşınızda çıldırmış bir atmosfer.
Fotoğraflar, sadece özel bir davette gösterilecek.
Galliano'nun sahne arkası halka açılmayacak. Ama siz buraya tıklayarak,
bir kısmını görebilirsiniz.


23 Nisan 2009 Perşembe

My Sassy Girl


Dedim ya, romantik komedileri severim diye. Severim gerçekten. Herkes güzeldir. Esas oğlanla esas kız mutlaka birleşir. Filmin mutlu sonla biteceğinizden emin olarak seyretseniz de keyfiniz kaçmaz.
Neyse, günlerden bir gün. Nerden duyduğumu hatırlamıyorum. Korede, bir gencin deli dolu manyak bir hatunla yaşadığı arkadaşlık/aşk ilişkisini blogunda anlattığını, bunun da daha sonra film haline getirildiğini duydum.
Tabii ilginç geldi. Öykü gerçek mi emin değilim. Sonra bu Kore yapımı filmin Amerikalılar tarafından yeniden çevrildiğini öğrendim. Üşenmedim, hemen buldum filmi.
Ama en büyük hatam yeniden çevrimlerin her zaman çok kötü olduğu gerçeğini unutmam oldu.
Film bana iki saatlik bir ızdırap yaşattı.
Tek kelimeyle berbattı. Bu ne ya 'aşk filmi de değil, romantık olmadığı gibi komik de değil' diye diye sızlana sızlana bitirdim filmi. Sorunlu hatunun etrafında dönen, salak/karaktersiz/haysiyetsiz bir herifin macerasıydı işte.
Aradan çoook zaman geçti, hafızam o acı dolu dakikaları silmek üzereyken, sevdiceğim, beni çok mutlu edeceğini bildiği bir ses tonuyla;

'harika bir film buldum. Romantik komedi hadi seyredelim' deyiverdi.

'Ben de haydi, haydi' deyiverdim. Ama bir an hevesim kursağımda kaldı. Çünkü önerdiği film My Sassy Girl idi.
İkna çabalarım, 'hayır, hayır' nidalarım, film hakkındaki tüm kritiklerim onu durdurmadı.
Ne hikmetse taktı filmi, izlemeye başladı. Meğer Kore yapımı olanı seyredecekmişiz. Böyle önce göz ucuyla izlemeye başladım. Kucağımda bilgisayarım. İlgisiz ilgisiz takıldı. Aaaa sonra bir baktım, fena değilmiş. Amerikalılar, gerçekten filmin içine etmiş!

Esas oğlan yine salak ama bu sefer inandırıcı en azından. Kız ise şeker mi şeker, Kore'nin en güzel kızı olsa gerek. Güldüm de! Romantik komedi buydu işte:)

Yine de filmden çok şey beklemeyin. 2,5 saati aşkın süresiyle biraz bayabilir. Yani bol vaktiniz varsa seyretmekten de kaçınmayın derim.
Hadiyin iyi seyirler...



18 Nisan 2009 Cumartesi

Tatilim geldi


Geçen yıl bu zamanlarda kafa kafaya vermiş tatil hayalleri kuruyorduk.

'Mayıs gibi akdeniz'e uçsak/kaçsak ne güzel olurdu, aaaah ahhh' derken Hülya'cım hayallerimizi gerçeğe dönüştürecek fitili ateşledi.

- Hühü: Valla biz gitcez, kocacığım askerden dönüyor. Onu kapıp Antalya'ya götüreceğim.

- Biz: Yaaa ne güzel.

- Hühü: Eeee siz de gelin, süper bir yer buldum.

- Biz: "Yok canım siz baş başa olun, hasret giderin" dedik, böyle nazlı nazlı.


Ama sağolsun O hiç vazgeçmedi. Bize bulduğu yerin fotoğraflarını gönderdi. Orada film koptu tabii. Antalya- Çıralı'da Nar Çiçeği hotel. Sahibesi mekana aynı zamanda yan komşu da olan Sevil hanım. Hotel diye geçtiğine bakmayın aslında bu yer mini minnacık.

Topu topu 5 bunglow var...



Özenle dekorasyon edilmiş, odalar. Bahçede çiçekler arasına kurulmuş sedirler çok cezbedici.

Kahvaltının servis edildiği tabaklar bile özenle seçilmiş. Bir otelden çok ev ortamı var. Sanki misafirliğe gitmiş gibi:)


Ve herşey pembe-beyaz. Aslında,, kumlu kumlu plajdan dönen birinin dokunmaya kıyamayacağı bir güzellik. Benim için de öyle oldu. 'Aman kirleticem, aman çimleri ezcem' diye altı gün diken üstünde oturdum. Biraz rahatsız ediciydi aslında :(

Bir de Çıralı, Olimpos'a oranla yabancı turistlerin ve ailelerin tercih ettiği bir yer. Bu yüzden fiyatlar daha pahalı oluyor. Mayıs ayında sadece yarım pansiyona hiç de ucuz olmayacak bir fiyata kalmıştık. (tabii o zaman bunun farkında değildik)
Ama güzel ve sakin bir tatil oldu. Herkes evine memnun döndü.

Yine bahar geldi ve biz yine tatil hayalleri kurmaya başladık. Bu yıl hedefimiz Club Amazon...


Club Amazon, Bördübet'de çam ve günlük ormanları arasında kurulu bir tatil mekanı.
Mayıs sonunda orada olmayı planlıyoruz.
İşte bir kaç fotoğraf...



Hayalini kurmak bile güzel.
Aranızda Clup Amazon'a yolu düşen varsa, fikirlerinizi almak isterim. Ya da başka tatil mekanlarıyla ilgli tavsiyelerinizi bana iletirseniz mutlu olurum.




17 Nisan 2009 Cuma

Başlık maşlık yok!*
(Sinirli de değilim ayrıca)

Bugün yediğim dürümün pişmanlığı mı beni bu hale getiren. Yoksa gerçekten hasta mı oluyorum??
Patetesleri çok hızlı yiyen kocama açgözlülükle yetişmek isterken mideme hızla indirdiğim herşey, ağzıma geliyor.
Nasıl bir duygu olduğunu bilirsiniz. Sürekli bir kusma isteği...

Böyle bir oburluğu en son Burger King'ten sipariş verdiğimizde yapmıştım.

Sonuçları ağır olan bu hareketin ardından fast food zincirlerine karşı bir düşmanlık geliştirdim.

Tabii ki çevremdekilere, 'öküz gibi yedim, bir de üstüne her yere güzelce kustum. Şimdi kokusuna bile dayanamıyorum' demiyorum.
Bazılarını biraz politik bir tavrım varmış gibi yaparak, bazılarını da sağlıksız beslenmekle ilgili bir söylev çekerek konudan uzaklaştırıyorum.

Havalı oluyor doğrusu:)

Şimdi bir şişe soda bana kendimi nasıl hissedceğimi söyleyecek.

Yaaa kısa bir mide gurultusunun hemen ardından gelen bir rahatlama,, ya da sabahlara kadar kıvranmanın nihai sonucu bir böğürme!

Böööö, iğrenç bir yazı oldu.

Kilolarımla ilgili büyük yüzleşme yarın.

Wii Fit de tartıldıktan sonra daha fazla günah çıkarabilirim. Hazır olun. Desteğinize ihtiyacım olacak!

16 Nisan 2009 Perşembe

Drew Barrymore - kusursuz


Drew Barrymore'u her zaman şirin bulmuşumdur.
Ama hangi ara bu kadar kusursuz oldu?
Beklenmedik bir değişim sanki..

Barrymore, son filmi Grey Gardens'ın galasında böyle boy gösterdi. Alberta Ferretti imzalı bir elbise ve 70'lerden kalma saç modeliyle retro bir görünümü vardı.

Aslında bu başlangıç değildi. Kısa süre önce de Narciso Rodriguez'in 2009 koleksiyonunda yer alan siyah beyaz elbiseyle görünmüştü. Saçları hoşuma gitti. Bir de asla giyinmeyeceğim kırmızı ayakkabıları.

Bakalım her zaman bu kadar trend giyinmeyi başarabilecek mi?

15 Nisan 2009 Çarşamba

Yaşayan -en beklenmedik-
SEKSİ erkek



Kızlaaaar, buyrun. Karşınızda Hugh Jackman...
Ve onun seyrine doyamayacağınız fotoğrafları. Erkek okuyucu sen de bir yere kaçma. Sen de oku ve şu görünümden biraz feyz al.

Bu yazının sebebi sevgili eşim, güzide insan RT'dir.

Bu kasların sahte olduğunu söyleyerek, kadınlar kadar erkeklerin de kıskançlığın pençesine düşebileceğini ispatladı.

Biz en azından kıskanınca hemen harekete geçer daha güzel olmanın yollarını ararız. Erkek kısmısı ise sadece b.o.k. atmakla meşgul. Eeee çalışın sizin de olur!

X Men'in Wolverine'i Jackman, önceleri pek dikkate değer bulunmamıştı sanırım.

Wolverine başlı başına karizmatik bir karakterdi zaten.
Tiyatrocu Jackman'ı 'Yaşayan en seksi erkek' yapan Oscar ödül törenindeki performansı oldu.

Ama ben bu yaşalan en seksi erkek olayını anlamadım tabii. Yani yaşamayanlar arasında da bir yarış var mı acaba?
Neyse sulandırmayayım. Brad, Johny filan dururken nerden çıktı bu adam dedim. Olaya kayıtsız kaldım.



Günlerden bir gün, Hugh Jackman'ı Nicole Kidman ile başrollerini paylaştığı ‘Australia’ filminde izledim.


Film, Sydney Pollack'ın 1985 yapımı Out of Africa'sını andırıyordu.

Hatta karakterler bire bir örtüşüyordu. Bir tarafta Robert Redford, diğer tarafta Hugh Jackmen.

İkisi de maceraperest, ikisi de asi ruhlu esas oğlan.

Her iki filmde de eşsiz doğa manzarası ve aşk vardı.


Peki Jackmen bir Robert Redford karizması yaratabildi mi gözümde. EVEEET. 10 üzerinden 10 verdim kendisine.

Edit: Hala sahte diyo bak!!


12 Nisan 2009 Pazar

Buyur Nazan'cım sen anlat!


Bir düş gördüm düşümde
Gözlerin yerlerdeydi

Ellerin ceplerinde
Kalbin ötelerdeydi
Seni bugün görmem lazım
Şöyle biraz açılmam lazım
............
O da mı yalan, bu da mı yalan?
Kötü bir rüya gördüm o zaman...



Nazan'cım döktürmüş.
Onu ne zaman dinlesem, hep aynı duygulara kapılıyorum. Yeni albüm, eski albüm fark etmez.
Mevsimlerden yaz, para yok, pul yok.

Kaş'ta bir teknede güneşin yakıcılığından habersiz, üçüncü derece yanık olmaya ramak kala, mas mavi denizle buluşacak olmanın heyecanını saklayamadan cumburlooop atlıyorum.

Ooooh ferah,,, ama tuzlu. Burnum yanıyor. Azcık da gözlerim.


Nazan Öncel beni hep Kaş'a götürür. Güneş altında antik kent gezer, sonra Patara'da dalgalarla kavuşurum.


Hangi şarkısını dinledğim önemli değil, o sound var ya.. İşte o yetiyor. Bir müziğin insana aynı duyguları hissettirmesi garip gerçekten.
Aslında ben başka şeyler için açmıştım ekranımı... Kılık kıyafet açlığımı giderecek, güzel mi güzel moda haberleri okuyacaktım.
Aaaah o Nazan yok mu? Arka fonda O olunca böyle hatıralara gömülüyorum.
Af buyurun, ser de romantiklik var:)

Edit: Bu arada an itibariyle fark ettim. Böyle şarkıya eşlik ederken, tanıdık isimler, cümleler çıktı ağzımdan.
Merhamet Apartmanı, Limon, kibrit kutusu, gazoz kapağı, inci küpeler... 'Elinin değdiği herşeyi topladım'. Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'ni anlatıyor. Bilenler bilir, hala bitiremediğim bir kitap. Şarkı çok şirin olmuş ama:)

9 Nisan 2009 Perşembe

Obama, ne ettin banaaa?

Reha Muhtar CNNTürk'te dizmiş karşısına Lale Müldür, Ece Gürsel, Fadik Sevin Atasoy ve adını unuttuğum kızcağız'ı, soruyor; Obama'yı nasıl buldunuz? Efendim, 'Yakışıklı mı, karizmatik mi, canayakın mı?', 'Yemeğe çıkar mıydınız onunla?' gibisinden sorular...

Bunlar da ciddi ciddi cevaplıyorlar.

- Ayyy yok yok bu rol yapıyor canım
- artist gibi çocuk
- tabii arkasında koca bir prodiksiyon var

Tespitler çarpıcı. Yani biraz zorlasa Reha Muhtar, fantastik birşeyler bulacaklar.
Allahtan bizim siyayetçileri değerlendirmiyorlar.

Ama ben çok taktir ettim bu buluşmada bizim Başbakanımızı... Boyu boyuna uygun bir buluşmaydı.

Yani,, Obama ya Turgut Özal zamanında ülkemizi ziyaret etseydi. Sorarım sizeeee???


Abajur bacaklar

Karl Lagerfeld'in Repetto için tasarladığı bu ayakkabılar, bana Tayland'da güzelleşmek için boyunlarına şu ilginç metal boyunlukları takan kadınları anımsattı. Lagerfeld'e saygım sonsuz ama aynen gözüme bu görüntü geldi ne yapayım.
Şimdi bence bu 'Cabaret Shoe'ların kısa boylu kadınlar için dezavantaj yaratacağını düşünüyorum. Yani bacağı daha kısa gösterebilir.

Uzun bacaklı kadınlar ise, birer abajur bacak olmakta özgürler....
Ben beğenmedim sanırım ya.

Banyoda korkunç detaylar

Banyodan gelen bir çığlık... Uğğğğ çok ürpertici. Biraz esprili olmak adına banyonuza böyle bir duş perdesi asabilirsiniz belki. Ama misafirleriniz ne hissederler bilmem.
Aslında çok karışık duygular içinde olmayacakları kesin. İlk bakışta basit bir korku ve ürperme.
Kanlı banyo perdesi ve paspası tasarlayanlar, satışlardan memnunmuş.