29 Ocak 2009 Perşembe

Hamile mi, ben mi?

Onlar zayıflıyor...Ben yerimde sayıyorum Mischa Barton, bir deri bir kemik, zayıflıktan elbisesini taşıyamıyor. Lindsay Lohan'ın bacakları benim kollarım kadar. Çok acımasız davrandım kendime ama haketim artık.

Bugün işten dönerken, servisten indikten sonra, iki durak yürümek yerine, otobüse bindim.Sonra bir kızın başında dikilmeye başladım. Kız beni görünce ani bir tepkiyle, 'buyrun siz oturun' diyerek yerinden hopladı. 'Gerek yok istemem' dedim. Israr etti. Ben de oturdum. Önce inecek diye düşündüm. Ama inmedi.Bana yer vermişti. Beni hamile sandı. Kesinlikle bol gömleğimin azizliği! Sinirlerim başka şeylere o kadar bozuktu ki, buna sinirlenemedim. Güldüm:) Bebeğim kaç aylık? Kız mı erkek mi? diye düşünmeye başladım. Kızcağızın gözleri yardım severliğinin ışıltısıyla, böyle kıvançla parlıyordu. Oysa tamamen sağlıklı birine yer vermiş, boşu boşuna ayakta dikiliyordu. Ben de kendi durağıma geldiğimde, mahçup olmamak için göbeğimi şişire şişire indim otobüsten. 10 dakikalığına anneliğin kutsallığını yaşamışım ne varrr?

27 Ocak 2009 Salı

Sabah zarafeti

Parça, 'Her Morning Elegance'... Oren Lavie'a ait. Size takdim ettiğim üzere, süper bir stop-motion klibe sahip. Bayıldım. Sevdicek buldu, ben de paylaşıyorum...



26 Ocak 2009 Pazartesi

Fringe

J.J Abrams, yine yaptı yapacağını....

Biz Lost, Loooost diye inlerken, O Fringe'i çıkardı karşımıza.

Gerçi dizi başlayalı çok olmuş, bir sezon bitmiş, biz yeni başladık. İyi de ettik.

Biraz X Files'ı andırıyor. Bir de sanki bir süre sonra Lost ile paralellik taşıyacakmış, olaylar bir yerde kesişecekmiş gibi geldi bize. Tabii bu ilk izlenim.

Bu arada Dawson's Creek'in Pacey'si de bu diziyle hortladı.

Ben severdim Joshua Jackson'ı... Umarım dizi tutar da, ben de 'ahhh bu çocuk bir yerlere gelemedi' diye üzülmeyi bırakırım. Kasaba kızı Joey nerelere geldi. Buldu kocayı tabii! Bana da Pacey için tasalanmak kaldı. :)


25 Ocak 2009 Pazar

Seni salak yerine koymasına izin verme!


Yine kazıklandım! 4 TL kadar...

Biraz daha dikkatli olmalıydım. Sık sık kendimi şöyle telkin ediyorum; 'Paranın üstünü alınca mutlaka say, 1 TL'nin bile onlar da kalmasına izin verme, seni salak yerine koymasına izin verme!'

Ama ne fayda yine acelem vardı.

Uyanık taksici de pusudaydı!


Ona 20 TL uzattım. 6 TL tutmuştu. Hesap gayet, ama gayet BASİTti! Geriye 14 TL almam gerekiyordu. Avucuma birşeyler sıkıştırdı. Gideceğim yere sağ salim varmanın minnettarlığıyla teşekkür etim ve araçtan indim. Elimde sadece iki beşlik olduğumu fark edip hemen arkama döndüm ama o çoktan gaza basmıştı. Kendimi salak gibi hissettim! Bu duyguya sık sık kapılıyorum. Taksiciler bunu hep yapıyor ne yazık ki...

Bu konuda pek çok anım var. Hepsi birbirinden kötü, pek çok anı. Ne yaparsam yapayım onlar gibi olamıyorum. Hep yenilen tarafım.

İstanbul'da taksiye binmek benim için iki kere düşünülmesi gereken bir şey. -Eminim onlar arasında istisnalar mutlaka vardır. Ben rastlamadım henüz o ayrı.-

Ne yazık ki onları şikayet edecek bir merci de yok.


-Hiçbir zaman gidilecek mesafeyi beğenmezler!

- Eğer gideceğiniz yönde trafik varsa, bu sıkışıklığın tek sorumlusu sizmişsiniz gibi davranırlar. Öflemeler, pöflemeler.... Sanki ben hiç tanımadığım biriyle aynı araçta mahsur kalmaya bayılıyorum

-Paranızın üstünü hep eksik verirler. 3 kuruş 5 kuruş fark etmez.

- Özel ya da yağmurlu günlerde müşteri beğenmezler. Önce nereye gideceğinizi sorarlar. Gece bir düğün dönüşü Bostancı'dan Şişli'ye gitme maceramız vardı ki hiç anlatmayayım. Şu kadarını kafanıza canlandırın şık bir kıyafetle köprü yolunda, burnumuzdan soluyarak yürüyorduk.

- Yeni yasalar umutlandırmıştı ama görüyorum ki, arabalar hala sigara kokuyor.

- He bi deeee benim onların telsiz geyiklerini dinlemeye ne mecburayetim var. Sesini sonuna kadar açmış!
Ben İstanbul'da, Taksim-Şişli arasında ne badireler atlattım. O kısacık yol, taksiye bindiğimde, ömrümden yiyor.

Maceralarımı, sık sık başka ülkelere seyahat eden bir arkadaşıma anlattığımda, bana taksicilerin her yerde aynı olduğunu söyledi. Yani bir de EVRENSELler!


23 Ocak 2009 Cuma

Miu Miu'dan pullu ayakkabılar

Normalde ben pek allı pullu şeyleri sevmem. Demek ki bu aralar sıra dışı bir durumum var. Çünkü, fotoğrafta gördüğünüz ayakkabıya taptım, bayıldım, bittim. Ya çok şeker değil mi???Miu Miu marka ayakkabılar $950... Ayrıntlar, NET -A -PORTER'da...


22 Ocak 2009 Perşembe

Oscar adayları açıklandı!

Oscar adayları açıklandı. Dürüst olmak gerekirse listedeki filmlerin büyük çoğunluğunu henüz izlemedim. İzlediklerim arasında 'Slumdog Millionaire' en iyi film dalında aday... En büyük rakibi de Brad Pitt'in başrolünü üstlendği 'The Curious Case of Benjamin Button'.

Bence bu iki film kapışacak!

Listede bir isim var ki, O da Heath Ledger.... Geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden oyuncu, 'Batman: The Dark Knight'da muhteşemdi. Sayesinde, bir 'Batman' filmini defalarca seyrettim.

Şimdi Oscar'a En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında aday gösterildi.
Ledger'ın, o sahici performansıyla bu ödülü fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum.

Anlaşılacağı üzere, bu yıl en çok törende onun isminin anons edilip edilmeyeceğini merak ediyorum.

Bir deeeee kırmızı halıyı şenlendirecek hanımların şıklık yarışını...




20 Ocak 2009 Salı

Berlin'de kırmızı halı dejavusu!

Berlinliler, Hollywood'un en ünlü iki çiftini art arda ağarlamanın kıvancını yaşıyordur heralde.
Angelina Jolie ve Brad Pitt, The Curious Case Of Benjamin Button'un Almanya'daki galasında böyle görüntülendi.
Bir gün sonra da Tom Cruise-Katie Holmes çifti geçti objektiflerin karşısına... Çift, Tom Cruise'nin başrolünü oynadığı 'Valkyrie'in prömiyeri için kentteydi.
Beyler siyah takım elbiseleri, bayanlarda tek renk sade kıyafetleriyle göz doldurdu. Brad Pitt'in kaşkolu dışında herşey yolundaydı bence!
Fotoğrafları arka arkaya görünce, onları bir araya getirme zevkinden mahrum kalamadım. Sanki aynı anda, aynı yerde gibiler.... Di mi amaaaa??
Hımmm bu arada Jolie'nin saç modeli de hayli şaşırttı. Genelde iki yana dağınık bıraktığı saçlarını bu kez değişik bir şekilde toplamış,, saçın tam şeklini anlayamadım açıkçası. Ama herkesler çok beğenmiş, ben kendisine mesafeliyim de biraz:)

Uykum var!

Uykum var. Ama çok yazasım da var. Haber sitelerinde dolaşırken bu fotoğraflarla karşılaştım.
Bendeki yatak-yorgan arzusunu arttı.
Uyku perisi geldimi de gitmez. O yüzden fotoğrafları iliştirip kaçıyorum. Fazla gevezelik yapmıyorum.



Fotoğrafçı Elene Usdin/ Kaynak Milliyet

18 Ocak 2009 Pazar

Hafta sonu tembelleri...

O tembeller tabiki biziz. Dört kişiydik. Pijamalarımızı giydik. Televizyonun önüne kurulduk.
Veeee, öylece saaatler geçirdik.

Bu noktaya gelmemizin tek sorumlusuyum.

Zorlu bir hafta geçirmiştim.

Cuma günü eve nasıl vardığımı hatırlamıyorum. Uzun bir gündü. Hatta sanki iki gündü.

Saatler, dakikalar, saniyeler, saliseler uzadıkça uzadı.

Gün bittiğinde ben de bitmiştim. Eve koştum. Sonraaaaa... Sonrasını hatırlamıyorum.

Cuma akşamı kuş olup uçtu. Elde kaldı Cumartesi-Pazar.

Harika bir cumartesi olacaktı. Önce güzel bir kahvaltı sonra alışveriş ardından de bir arkadaşımızın doğum günü partisine gidecektik.

Ama ne yazık ki ben, huysuz ve hasta bir güne uyanmıştım. Keyifsiz keyifsiz alışveriş yapıp, koşar adımlarla eve döndüm. (Araya bir çanta sıkıştırmayı başardım ama)

İki arkadaşımız gece bize katıldı. Böylece eve kapandık. Veeeee film maratonu başladı.


İşte şenlikli haftasonun birbirinden uyumsuz filmleri;


Griffin & Phoenix: Kesinlikle bunalım. Hasas bünyelere tavsiye etmiyorum.

The Girl in The Cafe: Yani iyi bir film ama moda bağlı. Biraz sıkıcı.

The Little Shop of Horrors (1960): Gerçekten sevimli bir film.

99 francs: Reklamcılık üzerine Fransız yapımı, uçuk kaçık, çoooook güzel bir film. Reklamcılar biraz bozuk atmış kitaptan uyarlanan bu filme. Hatta kitabın yazarı -eski reklamcı- sektöre veda etmek zorunda kalmışşşş.

How to Lose Friends & Alienate People: Eğlenceliydi. Yine bol bol sektör eleştirisi vardı. Bana biraz The Devil Wears Prada'yı anımsattı bana. Sanki, erkek versiyonuydu.

Bu kadar film yeter sanırım. Artık kafam çorba oldu. Pijamalı dörtlü akşam saatlerinde yollarını ayırdı.

Aslında çok da şikayet edilecek bir hafta sonu değildi. Her zaman şöyle 'eve kapanalım da ardı ardına film seyredelim' der, ama planlar uymaz, hep lafta kalırdı. Eeee neye niyet, neye kısmet!

16 Ocak 2009 Cuma

Cruz kardeşler & Mango

İşte 'Little Black Dress'in önemini kavrayan iki kardeş; Penelope ve Monica Cruz.

İki kardeşi Mango kataloğunda görmeye alıştık. İlkbahar-yaz koleksiyonunda yine onlar var. Hatta Mango için dizaynırlığa soyunmuş, özel bir koleksiyon hazırlamışlar. Bu siyah elbiseler de koleksiyonun birer parçası sanırım. Hayat kurtaran siyah elbiseleri Mango vitrinlerinde göreceğiz. Ben taktir ettim kendilerini. Penelope Cruz'a kanım ısındı ya, abartırım artık. Bir süre ne yapsa beğenirim!

Kaynak Dailymail

Huysuz ve tatlı kadın!

Aslında ben onun ne hayranı ne de sıkı bir takipçisiydim. Hatta antipatik bulurdum. Ama bir film ona karşı tüm olumsuz hislerimi değiştirdi. Woody Allen, sağ olsun!

'Vicky Cristina Barcelona'da Penelope Cruz döktürmüş. İnanılmaz eğlenceli olan filmin en renkli karekteri o idi. Huysuz ve tatlı kadındı.

Filmi seyredin derim:)



13 Ocak 2009 Salı

Kahramanım benim... Her gün yeni bir zafer kazanıyor!

Dayanamıyorum.... Eskiden oturur sessiz sessiz oynardı oyununu. Teknoloji gelişti ve herşey değişti. Evimizdeki son trend Xbox 360... Herşey sesli, kanlı, canlı...
Sevgili eşim akşamları belli bir saatten sonra bilgisayarının başına geçip, arkadaşlarıyla buluşuyor.

Bunlar böyle üç kişi... Bazen Amerikalılar bazen de orta doğulular için savaşıyorlar.

Ben bir şeye tam konsantre olmuşken ya da film seyrederken arka planda şu konuşmalar dönüyor;

-Fikret, in o tanktan!
-Şu silah dengesini tam kuramadılar...
-......
-Buralarda bir yerde sniper var, tepelerde bi yerde beni vurdu.
- aaaah indirdi.
-kafası çalışsa diğer tankı iptal ederdi.

Futbol tutkunu bir eşten daha kötüsü oyun meraklısı bir erkekle birlikte olmaktır derim ben. Tecrübeyle sabittir. En azından dönüştükleri o farklı kimliğe sadece haftasonları şahit olursunuz, ya da maç günleri...7/24 futbol konuşanlar farklı tabii. Onların tedaviye ihtiyacı var kanaatimce.

Benim sevdiyeciğm bir gün sniper, diğer gün şovalyedir. İsterse mafya lideri olur, herkesi haraca bağlar.

Sonuçta bilgisayar başında uzun bir mesai harcar.
Hep kurtarılacak ülkeler, kazanılacak savaşlar vardır. Gücüne güç katmalı, kanla yıkanan topraklara huzur ve refah getirmelidir.

Heeeee, bir de beni hiç duymaz!! Aşkııııım, aşkımmm... Yok gerçekten duymuyor!

10 Ocak 2009 Cumartesi

Bekle beni Starbucks....

Sıkı diyetteyim malum... O yüzden böyle kremalı kahvelerden hatta sade kahveden bile uzak
duruyorum. İşte böyle bir acı içinde Starbucks'ın kapısına dayandım. Buluşma yerimiz her zamanki gibi tüneldeki Starbucks idi.

Arkadaşım oturdu, ben de siparişlerimiz vermek üzere kendinden emin adımlarla kasaya yürüdüm;

- Bir karamelli macchiato, biiiiiir deeee, ÇAY... Eeeee, yeşil çay

Yeşil çay bana tabiki, sağlıklı ya işte...

Neyse kahvesiNİ ve çayıMI aldıktan sonra geçtim yerime. Ancak oturur oturmaz beynimden
vurulmuşa döndüm.
Karşımda kocaman bir afiş; 'Lattenizi yağsız süt ve şekersiz fındık ya da karamel şurubuyla yapabiliyoruz' yazıyordu. Sadece 90 kaloriymiş. Aslında yine de bana kalorisi fazla geldi ama
olsun içerdim ben yine de.
Bir an kalkıp alayım dedim ama sonra hemen vazgeçtim. Yani karizmayı çizdirmeyeyim dedim
Kahve krizine girdiğim ilk fırsatta kapılarındayım.

Seviyorum ben bu Starbucks'ı yaaa!




Kolunda bir ev gezdiriyor!

Moda tutkunu Victoria Beckham, son olarak bu Birkin çantayla çıktı karşımıza...
'The Siver Himalayan' Victoria'ya eşi David Beckham'ın hediyesiymiş... Elmaslarla bezeli çantanın fiyatı 80 bin pound (bir ev fiyatı diyeyim ben size) Beckham, çanta için araya adam bile sokmuş, çünkü dünyada sadece 3 tane üretilen çantaya sahip olmak için sırada bekleyenler var. Hatta listedeki isimlerin bir çoğu 4 yıl bekleyecekmiş...
Beckham çiftini harcamaları, bu çantayla birlikte eleştiri konusu oldu. Herkes kemer sıkarken paraları saçmak normal mi diye soruyorlar? Eeee, yerinde bir soru ama ne demişler zenginin parası züğürdün çenesini yorar... Demek ki kriz çifti etklimemiş.. Hatta yanlarından bile geçmemiş. Belki krizden haberleri bile yoktur, bilmiyorlardır. Ayyyy yazıııık ya:)
Neyse çok geyik oldu. Ben takmazdım böyle bir çantayı... Çaldırırm, kaybederim sonra dert olur:)
Kaynak: dailymail

7 Ocak 2009 Çarşamba

İstanbul yorgun, ben yorgun!

Sabah kalk, servise yetiş, yetişemezsen taksiye bin. Servisi takip et. İlk ışıklarda taksiden in, servise bin. Şirkette tatsız tutsuz bir kahvaltı et, sonra işe koyul. Yorul, yorul, yorul. Arada bir kahve iç ya da iki, bilemedin üç... Ama kremasız olsun o da tatsız tutsuz yani.. Kaçta iş bitecek derken, akşam olsun. Kalk, servise yetiş. Eve git,,, he bi de bütün gün akşam ne yiyeceğini düşün. Yemek pişir. Zayıflamak için Wii Fit'in üzerine çık. Tepin, tepin, tepin... Eve gitmiyorsan, seni bir saattir bekleyen arkadaşına yetiş. Sonra uyku saatini kaçırmamak için koştur koştur eve git. Uyu, kalk yine işe git. Sesimi duyan var mı bilmiyorum ama, bugün şunu haykırıyorum; yoruldum...
Niyeyse agresif takılıyorum. Açlıktan mı ne??

6 Ocak 2009 Salı

Modada Mad Men esintisi


60'lara merak salmışken 'Mad Men'i es geçmek olmaz.
Çünkü, 60'ların modasını en ince detayına kadar veren dizi pek çok kişinin giyimine yön vermeye başladı. Modacılar da bu etkiden geri kalmadı. Prada'nın resort koleksiyonu, Nicole Farhi ve Giambatista Valli'nin etekleri diziden esintiler taşıyor. Michael Kors da, önce 2008 sonbaharkış koleksiyonunda, ardından da ilkbaharyaz sezonunda diziyi podyumuna taşıdı.
Söylemeden edemeyeceğim, dizi de kadınlar kadar erkekler de bakımlı ve şık bence...





Fotoğraflar: limelife, sabah

Ayakkabı şemsiyesi!


Yağmur ve çamurdan korunmak isteyen İngilizlerin son trendi, bu şirin 'Ayakkabı şemsiyeleri'...

Bu renk renk naylon kılıflar, ayakkabıların üzerine geçiriliyor. Böylece, giymeye kıyamadığınız güzel ayakkabılarınız, her türlü dış etkenden -hem de gayet cici bir şekide- korunmuş oluyor.

Ürünler, Shuella adlı internet sitesinde, 49 USD'den satışta... 'Ayakkabılarım için değer diyorsanız' buyrun alış verişe...

4 Ocak 2009 Pazar

Audrey Hepburn gibi giyinmek!

O stil sahibi nadir kadınlardan biriydi... İnce, narin ve asil duruşuyla hep şıklığının sınırlarını zorladı. Stili basit, ama kusursuzdu. Ve ben onun daima hayranı olacağım:)
Bazen küçük bir şapka ya da 60'ları andıran bir aksesuarla onun giyim tarzına yakınlaşmaya çalıştığım olur... Şimdi moda olan pek çok şey Hepburn'un stilinde var. Bu bence büyük bir fırsat.
İşte 6 adımla Audrey Hepburn olmak...

1- Fiziksel çekiciliğinizin artıları kadar, kusurlarınızın da farkında olun.
Hepburn'un, bir stil olarak bu derece etkin olmasının sebebi fiziğinin farkında oluşuydu...Kısacası Hepburn ölmek üzere bile olsa üzerinde müthiş gözüken bir şey olacaktı. Yani hep şık giyindi. Givenchy, ilk karşılaşmalarıyla ilgili şunları söyleyeckti; 'Ne istediğini kesinlikle biliyordu. Fiziğinin farkındaydı iyi noktaları kadar kusurlarıyla...Birlikte ölümsüz bir tarz ikonu yarattılar.


2- Küçük siyah bir elbise giyinin 1926'da Fransız modacı Coco Chanel, 'LBD'yi yani 'little black dress'i akıma kattı. 40 yıl sonra Hepburn, 'Breakfast at Tiffany'deki Holly Golightly rolüyle bu stilin en iyi örneği oldu. Günümüzde LDB, ölümsüz bir anlam kazandı. Ve her kadının gardrobunda bulunması gereken hayati bir kıyafet oldu...

3- Trench coat giyinin 'Breakfast at Tiffany'i Hepburn'un trench coat giydiği ve kedisini aradığı yağmurlu sahne romantik kıldı. Ayrıca bu tarz trench coat, gerçek hayattaki Hepburn'un soğuk havalardaki vazgeçilmeziydi.



4- Hepburn'nun günlük şık görünümünü taklit edin Yakın zamandaki GAP reklamı, Hepburn'un "Funny Face" filmindeki dansını AC/DC'nin "Back in Black" parçasıyla tekrar canlandırdı.Siyah sıkı pantolonlar, basit uzun kollu bir body ve bale ayakkabılarıylaHepburn modern modaya ilham vermeye devam ediyor.


5- Hepburn'un 'Roman Holiday'deki görünümünü deneyin 1953'te yapılan Roman Holiday adlı romantik komedi filmiyle Hepburn,sadece hayran olunacak bir insan olmaktan çıkıp, aynı zamanda Oscar alarak eleştirmenlerin de saygısını kazandı. Ayrıca bu filmle birlikte bol rahat bir uzun etek, yüksek bel, yakalı bir bluz ve boynuna bağlanmış zarif çizgili bir eşarpla tatil tarzını benimsetti.



6- Audrey gibi aksesuarlar kullanın Büyük güneş gözlükleri, taçlar, inciler ve dirseğe kadar gelen eldivenler... Bunlar, Hepburn'un göz alacı karakteri olan Golightly'nin klasik aksesuarıydı.Gerçek hayattaki Hepburn zaman zaman boyun bağı, büyük sarkık şapkalar ve saç bantları kullanırdı.

1 Ocak 2009 Perşembe


Çocukken yılların değişmesi, beni daha çok etkilerdi. Bir yıl daha geçti ve ben iyisiyle kötüsüyle bir yıl daha büyümüş olurdum. Takvimin değişmesine saatler kala pencereden dışarı bakar, hafifçe kafamı gökyüzüne kaldırıp yıldızları kontrol ederdim. Etkileyici gelirdi. Bir süre dalar geleceği düşünür, sanki bir gizemi çözmeye çalışırdım. !Yaaa aslında hayal kurardım. Sonra tekrar eğlenceye dönerdim:)

Gelecek gizemini korusa da, eskisi kadar ilgimi çekmiyor. Bu umutsuzluk içeren bir tümce değil. Ama yaşlılık belirtisi galiba...

Bu yıl sakin, loş ve sıcak bir yeni yıl akşamı geçirdim. Sevdiceğimin yanımda, sıcacık evimizde...

Umarım 2009 neşe getirir. Herkesin iyi dilekleri gerçek olur.