29 Aralık 2009 Salı

Sarhoş koca çemkirince...


Onu, beni, yani bizi sarhoş eden neydi bilmiyorum.

İşyerinde kutlanan bir yılbaşı partisinde insan kendini ne kadar kaybedebilir?

Ben kaybetmem, O da öyle...

Aynı gün ayrı ayrı partilerde eğlendikten sonra evde karşılaştık: Hayli sarhoş(tuk)


- 'Ya ben böyle gittim işyerine, kötü mu olmuş' dedim ben.

- 'Yooo, çok güzel olmuş' dedi O, sonra 'evlilik kötü bir moda defilesine benzedi zaten' dedi.


Vaaay cümleye bak şimdi.


İşte karısını son zamanlarda sadece pijamalarla gören kocanını isyanı!!

Beni sadece yarı uykulu işe giderken ve işten dönmüş halimle gören koca kişisine

demek isterim ki; 'karınızı gün içindeki şık haliyle görmek isterseniz, -bu bir jean ve spor ayakkabıdan oluşan bir kombin bile olsa- o zaman iş sonrası sosyal aktivitelere özen göstereceksin. Öylee yan gelip yatmak yok.


Ayrıca pijamalarıma da haksızlık edilmemeli, beni salaş ama mutlu gösteriyorlar.


Bu arada belirtmeliyim ki bu lafın üzerine eski ben, 'ne yani sen şimdi evlilikten memnun değil misin?', 'beni beğenmiyor musun' ya da 'başka yerlerde daha güzel defileler varsa, buyur canım' tadında cümleler sarfetmiş, sonra çöteeenk diye girişmiştim.


Seviyorum ben bu yeni beni yahuuuu. Pek bi naif..

25 Aralık 2009 Cuma

Bunu da yaptım! (eeeh sonunda)


Ölmeden önce yapmam gereken 1001 şey listeme başladım.
İlk etkinliğimi iftiharla sunuyorum; Kilisede bir noel ayinine katılmak.

Dün akşam görev tamamlandı.

Yer: Beyoğlu, St. Antoine Katolik Kilisesi

Saat: 20.00

Tam vaktinde ortaydık.

Ortam kalabalık, renkli ve büyülüydü. Tabii benim gibi dini duygulardan çok turistlik amaçla ayine katılanların sayısı da hayli fazlaydı. Dolayısıyla ayakta kaldık.

İstanbul'un bu tarihi ve cemaati en kalabalık olan kilisesinde yer bulmayı ummuyordum zaten.

İlahiler okundu, dualar edildi. Herkes birbirine iyi dileklerde bulundu. Sadece iki saat ayakta kalmaya dayanabildik. Ayin devam ederken ayrıldık.
Aslında kendime şaşırıyorum.

Defalarca girdiğim bu kiliseyi, bunca zaman nasıl oldu da noelde ziyaret etmedim diye..

İstiklal Caddesi'ni boylu boyunca dolaştıktan sonra şöyle bir soluklanmak için girerdik içeri.. Bazen gizemli bir şeyler hissetmek için ya da sadece insanları izlemek için. Bazen de mum yakmak için. Yani lise ve üniversite yıllarımın bir rutiniydi St. Antoine'a uğramak.

Bu kez mum yakmadım.

Çünkü hala gerçekleşmemiş dileklerim var. Bu uzun vadeli dileklerden biri umarım yakında gerçekleşir de yenilerine sıra gelmiş olur.

Ben de dilekler işte böyle ambargolu:)

15 Aralık 2009 Salı

Çam sakızı çoban armağanı


Küçük hediyeleri, allayıp pullayıp kocaman bir arzu nesnesine dönüştüren mağazaların hastasıyım.

Misal, boyner, mudo, paşabahçe...

Küçücük birşey alırsınız... Kocaman bir paketle çıkarsınız mağazadan.

Hoş, gösterişli bir hediye paketinin içinden çıkan küçücük hediyenin yarattığı hayal kırıklığı da kendisinden büyüktür heralde... İçi seni, dışı beni yakar durumu.

Haftasonu ailemizin yeni evli çiftine ev hediyesi olarak seçtiğim 6'lı çerez takımı ve porselen sağanı alırken de bu hisse kapıldım işte.

Birbirinden alakasız bu iki şeyi öyle bir paketlediler ki, hediyeyi verirken aslında ne kadar küçük bir şey aldığımı anlatmaya çalışıp, şekilden şekile girdim.

Böyle durumlarda hediyeyi alan, paketi gerçekten açana kadar 'küçük' kelimesiyle mütevazilik yapmaya çalıştığınızı düşünür. Ama o paket açılır bir kere ve beklentisi büyük, kendisi küçük hediyecik ortaya çıkıverir.

Ama ne demişler, 'hediyenin büyüğü küçüğü olmaz'

Doğrudur, yerinde bir özlü sözdür.
Yine de o büyük paketler, farklı şeyler uyandırır zihinlerde...

13 Aralık 2009 Pazar

Varlığımla yokluğum bir,, sanki!


Her şey çok güzel olacak.

Yakında burada olacağım...

Kendimden memnun halimle...

Eskisinden daha iyi...



P.S: Yakında kar bile yağdırabilirim:)

2 Aralık 2009 Çarşamba

Aşk karın doyurmuyor kardeş!!


Müjdeler olsun Elif Şafak da konu mankeni olmuşşşş...

'Ne demek o' diyeceksiniz.

Şu demek: ELLE dergisinde Derishow'un kıyafetlerini giyinmiş, poz vermiş..

Oturtamadım bir an kafamda. Dağınık toplanmış saçları ve balıkçı kazaklarıyla görmeye alışmışım kadını. Makyajı filan tarzının dışına çıkmamış neyse ki.

Sayfada Elif Şafak'ı siyah kıyafetler içinde görüyoruz. Yanında kocaman bir başlıkla 'AŞK' yazıyor mesela. Altında şu sözler uzanıyor.


"Hayatın özü,

cevheri aşk.

Kainatın şifresi,

yaradılışın gayesi. Yaşayana

herşey demek aşk,

yaşamayana

ise kuru bir kelimeden

ibaret. Ya içindesinizdir

aşkın, hem de tam

merkezinde, kalbinde.

Ya dışında

savrulmuşsunuzdur,

hasretinde, gurbetinde.

Ortası yok ki. Ortası

olunmuyor aşkta..."


Bu güzel sözlerin altında da "Deri elbise şu kadar TL, siyah triko tayt bu kadar TL" yazıyor.

Gitti, duygu muygu kalmadı. Direk indirime girer mi acaba diye düşünmeye başlıyorsun artık.

'He gülüm, ne demiştim, aşk mııııı???' durumu doğuyor ister istemez yani.

Eeee komik olmuş ama!!!!