24 Kasım 2012 Cumartesi

Birdim üç oldum

Dün eski albümleri karıştırdım. 
Fotoğrafların her birinde istisnasız bir boşluk hissettim. 
Üç kişi olmaya ne çabuk alışmışım. 
Neşeli karelerde hep bir eksik varmış gibi geldi. 
Ne kadar boş vaktim varmış meğer. Utanarak hatırladım. 
Son 4 aydır bir kişi için canhıraş çabalıyorum. 'Saçını süpürge etmek' deyimini 
gerçeğe çevirmek istercesine saçımı tarayamadığım günler oldu.
O ağlamasın diye yemek yemediğim... O uyanmasın diye kolumu bile kıpırdatmadığım saatler geçti. 
İsyan ettiğim her anı onun tek bir gülüşü sildi süpürdü.   
Bu çilekeş tabloyu çizmek istemezdim. Zaten annelik de sadece bunlardan ibaret değil. 
Ama doğumdan sonra koşa koşa ne kadar mutlu olduğumu burada satırlara dökeceğimi planlarken, zamanın artık bana ait olmadığı gerçeğiyle yüzleştim. 
Banyo yapmanın önceden planlanması gereken bir aktivite olduğu bir hayat yaşıyorum artık. 
Uykusuzluktan hiç bahsetmiyorum bile... 
Anladığınız üzere Toprak doğdu... Artık 4 aylık... Çok şükür sağlıklı ve umuyorum ki çok mutlu...
Bu satırları bir yandan xbox 360'da oyununu oynarken diğer yandan kucağında oğlumuzu uyutmayı başaran eşimin maharetli kollarına borçluyum.
Sevgiler... 

26 Temmuz 2012 Perşembe

stormtrooper bebek şekeri

Hazır doğum iznine ayrılmışken evdeki vakitlerimi değerlendirmek adına şekerleri kendim yapmaya karar verdim. Zaten şeker seçmek için dolaşacak halim de yoktu. Bu çözüm daha rahatlatıcı oldu. Kavanoz, kurdele ve şekerleri eşim eminönünden aldı. Kapakların üzerine yapıştırdığımız stickerları da kendimiz tasarladık. Stickerların bi kısmı eşimin star wars hayranlığını bir kısmı da benim baykuş sevgimi yansıtıyor.

20 Temmuz 2012 Cuma

Aydınlatma için neşeli çözümler



Bebek odası için değişik aydınlatma ürünleri bulabileceğimi düşünmemiştim. Hep benzer şeylere rastlıyordum. Biz de oğlumuzun odasına japon feneri asmaya karar vermiştik. Hem ucuz hem de şirin bir çözüm olacaktı. 
Koçtaş'ta japon feneri ararken karşımıza Philips'in 0-12 yaş arası çocuklar için ürettiği bu harika şeyler çıktı. 
Çocuk odasını daha renkli ve eğlenceli bir hale getirmek isteyenler için çeşitler bol. 
Serinin ismi Kico Fairy, bizim seçimimiz en baştaki uçaklar oldu.  





19 Temmuz 2012 Perşembe

Sevimli canavarlar


Bebek için düğme seçerken bile 'kız olsa çok şey var da...' bahanesinden bıktım. Sanki erkek bebekler şirin olmayı haketmiyor.
Kızlara pembeyi dayıyorlar,, oooh tamam.. Ama ben durur muyum. Allahtan bunları buldum.
Noni'nin blogunda görmüştüm bu şirin düğmeleri. Ama bizim buralarda bulabileceğimi düşünmemiştim. Şans eseri hiçbir şeyi beğenmeyince Galeri 77'deki tezgahtar bunları çıkardı önüme. Çok sevindim. Ancak fiyatları yün parası kadar uyarayım.

17 Temmuz 2012 Salı

Neşeli şeyler



Toprak büyüyüp kendi beğenilerini ifade etmeye başlayana kadar benim zevkimin ürünü olan bir odada yaşamak durumunda:))
Çizgi film kahramanlarıyla bezeli bir oda isteyene kadar bu durumun tadını çıkarmaya niyetliyim...

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Sona yaklaşırken...


İnsanın tüm enerjisini bir çırpıda emen güneş, hamilelik günlerimi iyiden
iyiye sıkıntıya soktu.
Hoplaya zıplaya geçen 7 aydan sonra 'çocuk da yaparım kariyer de'
zamanlarımın sonuna geldiğimi hissediyorum.
İşe geri dönüş mutlak...
Ama finale yaklaştığım şu günlerde yataktan kalkmak, sonrasında giyinmek
daha sonrasında işe ulaşmak işkence gibi...
35. haftadayız.
Kan, ter ve gözyaşı...
İşyerinde minik vantilatörüm eksik olmasın, klimanın yetmediği yerde full
time iş başında ancak ev için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
İnsan delicesine karşı çıktığı şeylerin kölesi haline gelebiliyor.
Eve klima taktırmak ve çamaşır kurutma makinesi almak gibi..
Beyaz eşya dükkanları arasında dört döndükten sonra hayatımı
kolaylaştırmasını umduğum bu ikiliye sahibim artık.
32-37 KUTSAL SAYILAR

Doğumdan sonra bebeğimle daha fazla vakit geçirmek için işe devam etme
kararı almıştım.
32'in haftada devlet hastanesinden aldığım raporu işyerime ulaştırdım.
37'inci hafta için de 'İşgörmezlik' raporunu beraberinde veriyorlar.
Bu iki rapor izinlerinizin yanmaması için çok önemli.
Psikolojik midir nedir bilemiyorum ama raporu aldıktan sonra hergün
'acaba artık işe gitmesem mi' diye uyandım.
Dişimi ancak iki hafta kadar sıkabildim. Aynı enerjiyle uyanmadığımı fark
ettiğim birgün kararımı verdi. Pazartesi izne ayırılyorum.
Yani planlanandan iki hafta erken.
Evde kalmak, çalışmaya alışan bünyeler için saç baş yolduran durumlar
ortaya çıkabilir.
Bebek için sabırsızlanmak, sürekli kendini dinlemek de cabası... 
Kendimi oyalama planlarım var. Mesala bebek şekerini kendim hazırlamaya
karar verdim.
HASTANELER VE HAMİLELER

Bu arada sıkıcı rapor işlerini hallederken hamileyken ilk defa devlet
hastanesi karmaşasına maruz kaldım.
İşlemler çok uzun sürmedi.
Ancak kalabalık, hastane binasının koşulları ve doktorların tavırları
insanı bezdirmeye yetiyor.
Genç doktorun senli benli konuşmasını bir yana bıraktım, bütün jeli iç
çamaşırım ve elbiseme boca etmesi de ne anlama geliyordu? Oraya giden tüm
hamileler özenli davranılmayı hakediyor.
Ayrıca önce raporu hazırlayıp sonra ultrason muayenesi yapmak da neyin
nesi?
Sağlık sistemimizdeki gariplikler sanırım başka bir yazının konusu.
Sevgiler...

1 Temmuz 2012 Pazar

Beklerken...


Kimliklerime kimlik ekliyorum...
Annesinin biricik kızı,, anneannesinin kraliçesi -dikkatinizi çekerim prensesi değil, kraliçesi... bir ağırlığı var-
İki koca adamın küçük kız kardeşi,, kocasının sümüklüsü, koleksiyoner, blogger, sırdaş, gazeteci.... vs.
Liste uzar gider, boğazımı düğümleyen noktaya gelir: TOPRAK'IN ANNESİ...
'İnsan neden anne baba olmak ister?' diye sormuşum şurada.
Aradan neredeyse iki buçuk yıl geçmiş, cevabı çat  diye yapıştırmak isterdim. Ama nafile.. Nedenini, nasılını bıraktım başkoydum bu yola!
Yaklaşık 7 aydır tatlı bir uğraş içindeyim. Hazırlık yaparak oyalanıyorum. Sabırsızlık, telaş, heyecan, endişe, mutluluk, hepsi birarada..
Annemin 'anne olunca görürsün' dediği kadar varmış.
Odası, kıyafetleri, banyosu, şampuanları kremleri herşeyi hazır. Geriye bekleyip görmek kaldı.

20 Haziran 2012 Çarşamba

Bir ben var benden öte!


Kişisel tarihime şöyle not düşüyorum: 2012 yazı en sevilene kavuşma yazı...
Tanımadan sevme, ne yaşayacağını bilmeden sabırsızlanma yazı..
2012 yazı en güzel 'hoş geldin'i hazırlamak için kafa yormak, zaman zaman nefes almak için şöyle durmak, yatakta ters yöne dönebilmek için ekstra çaba harcamak, ayakkabılarımı tek başıma bağlayamamak, top olup yuvarlanacak kıvamda sürekli sıcaklama yazı...
Dahası olumsuz olarak gözüken birçok şeye seve seve katlanıp, bir de üstüne aynaları çatlatırcasına giyinip süslenip tortop olmuş göbeğimi gere gere gezme zamanı...


23 Mayıs 2012 Çarşamba

Hamileyken eziyet görmemek için..


Bu yazı 27. haftaya kısmetmiş... 

Bir tanıdığım geçtiğimiz günlerde 'Herkesi dinle ama kimseyi umursama, aklına yatanı yap' demişti. 
Arkasından bebekle ilgili bir tavsiye geldi tabii ki.. 
Hamilelikle ilgili paylaşımlarda çoğunlukla yararlı bilgiler elde ediyorum. 
Ancak insanın çok hassas, endişeli olduğu, sürekli kendini dinlediği bir dönem olması dolayısıyla bazen her yorum rahatlatıcı ve iyi niyetli olmuyor. 
Özellikle doktor kontrolleri, testler, vitaminler ve beslenmeyle ilgili olanları...
Karşısında hamile birini gören herkes birden beslenme uzmanı kesiliyor. 

Ağzınıza tam da o an canınızın çok çektiği bir parça çikolatayı atmak üzeresinizdir ki, arkadan bir ses yükselir. 
-Sakın bunları yeme,, çok zararlı 
ya da
-Ne yaptın kızım ya çok kilo alırsın böyle
Bir parça çikolata kursanıza dizilir, tat almayı unutur vicdan muhasebesine başlarsınız. 
Ya da
Az kilo almışsan kesin bebek iyi beslenmiyordur. 
Ancak başta da dediğim gibi beni bu süreçte en çok yıpratan yaptırmadığım testler ve kullanmadığım ilaçlarla ilgili
olan yorumlardı. Bana Elevit yerine başka bir vitamin verdiği için 'Senin doktorun dandik' diyen arkadaşım bardağı 
taşıran son damla olmuştu.   
Aşağıdaki yazıyı okuduğumda 'hah tam da bunu demek istiyorum işte' dedim. 
Bu kadar uzun bir girizgah yaptığım için üzgünüm. Ama siz de kocaman bir karınla açık bir hedef olarak dolaşırken
aşağıdaki bilgileri aklınızda bulundurursanız duygu durumunuz allak bullak olmaz, kimseler sizi üzemez diye düşünüyorum.. 

DOĞRUSUNU ÖĞRENELİM 


Kendi gebeliğinizde size doktorunuz tarafından önerilenleri başka bir doktor (veya sağlık kuruluşu) tarafından takip edilen diğer anne adayı arkadaşlarınızla karşılaştırdığınızda veya büyüklerinizin söylediklerini duyduğunuzda şaşırmamak elde değil.

Bir doktor "ilacı yemekten önce al" diyor, diğeri aynı ilacı "yemekten 2 saat sonra al" diyor, bir doktor "vitamine gerek yok" derken, diğeri vitamin önerisinde bulunuyor. Flor takviyesi, kalsiyum takviyesi, balık yağı (tabletleri), çinko, demir+vitamin vs. Siz eksik ilaç mı alıyorsunuz? Veya gereksiz yere diğerlerinden daha mı fazla ilaç kullanıyorsunuz?
Bir doktor "ikili test" derken diğeri "üçlü test" diyor, biri "şeker tarama testine gerek yok" derken diğeri "mutlaka yapılmalı" diyor. Bir doktor mutlaka "detaylı ultrason" derken diğeri "gereksiz" diyor, bir doktor tetanoz aşısı yaptırıyor, diğeri önermiyor. Bir doktor ayda bir çağırıyor, diğeri iki haftada bir görmek istiyor. Bir doktor "kahve kesinlikle içilmeyecek" derken diğeri az miktarda çay ve kahveye izin veriyor. Bir doktor aldığınız kilolara çok büyük tepki gösterirken diğeri belki kilonuzu ölçmüyor bile.
Bir doktor "sizin durumunuzda sezeryan daha iyi" derken diğeri normal doğumu öneriyor, biri epidurali savunurken diğeri hiç önermiyor.
Yukarıdakilerin hangisi doğru?
Cevap: hepsi
Aslında daha doğrusu şu:
Yukarıdakilerden hangisi yanlış?
Cevap: hiçbiri

Tıpta kesin doğru olan çok az şey vardır ve hatta malesef bugün kesin denen şeyler yarın değişebilmektedir. Size önerilenleri başkalarıyla karşılaştırırken aşağıdaki noktaları mutlaka dikkate alın:
  • Her gebelik kendine özgüdür ve farklı yaklaşım gerektirir.
  • Her doktorun yetiştiği ekol (öğreti) farklıdır, ancak her ekolün aldığı sonuç aynıdır. Bilimde farklı öğretilerin olmadığı alanlar yalnızca matematik ve fizik gibi formüllere dayalı ve yorumlara açık olmayan bilim dallarıdır. Çoğu bilim dalında yorum farklılıkları ve bakış açıları sonucunda farklı ekoller gelişmiştir. Tıp bir pozitif bilim dalı olmasına karşın aynı sonuca çok farklı yollardan ulaşmak mümkündür.
  • Basında "sansayonlara" yol açan yeni tıbbi görüşler çoğunlukla yanlıştır.
  • Tıbbi yaklaşımlar her geçen yıl farklılaşmaktadır. Annenizin sizi doğurduğu dönemdeki bilgiler eskimiştir
  • Tıpta tartışmalı olan şeyler genelde çok basit şeylerdir. "Vitamin+demir mi yoksa yalnızca demir mi gerekli?" sorusu çok basit bir sorudur ve açıkçası her ikisi de uygundur.
  • bazı konular vardır ki tartışma götürmez: Bebek karnınızda yan duruyorsa veya plasenta doğum kanalını tıkamışsa bu bebeği normal doğumla doğurtacak bir tane bile doktor bulamazsınız. Ancak bebek ters duruyorsa (makat gelişi) ve ilk gebeliğinizse normal doğumu yaptırabilecek çok sayıda doktor bulabileceğiniz gibi daha fazla sayıda direkt sezaryan öneren doktor bulabilirsiniz.
Ne yapmalısınız?İç güdülerinizi kullanmalı, gerekli bilgileri edinmeli, doktorunuza bol bol soru sormalı ve ona güvenmelisiniz. Eğer doktorunuzun size önerdiği şeyi her zaman başka bir doktora onaylatıyorsanız veya doktora güvenmek yerine tıpla ilgisi olmayan kişilere inanıyorsanız bu sizin aşırı irdeleyici olduğunuzu göstermesi yanında doktorunuzla aranızdaki ilişkinin kopuk olduğunun net bir göstergesidir. Bu durum sizin mutsuz bir gebelik dönemi geçirmenize ve asabiyet belirtileri göstermenize önemli katkılarda bulunur.

Bebek odası

Hamile olduğunu öğrenen pek çok kadın belli başlı şeyler için sabırsızlanmaya başlar.
Tabii ki sürekli bebeğini kucağına alacağını anı hayal eder. Karnın büyümesini sabırsızlıkla bekler.
Bebeğinin ilk tekmelerini hissetmek için sürekli kendini dinler. Günleri sayar, haftaları, ayları...
Zamanının çoğunu alınacaklar listesini -ki bir hayli uzun bir listedir- tamamlamaya çalışmakla geçirir.
Tırnak makasından, ıslak mendiline, pişik kreminden şampuanına... Her şey günler öncesinden hazır edilir.
Fikri olanların fikri sorulur. Fikri olmayanlar bol bol konuşur. 'O bunu' dedi, 'şu şunu' dedi derken günler geçer.
En tatlısı minik bebeğinizi büyüteceğiniz odayı hayal etmektir.
Ben şu sıralar bin bir türlü tatlı resimle ilham alıyorum. Bakıyorum... Şöyle mi olsun, böyle mi..






2 Nisan 2012 Pazartesi

Nasıl doğurdun?

Şu sıralar kedime sormaktan korktuğum en önemli soruyu karşıma çıkan her anneye soruyorum:
Nasıl doğum yaptın?

Malum, neredeyse 20 haftalık bir gebelikten sonra insan yavaş yavaş mutlu sonu düşünmeye başlıyor.
Peki o gün gelip çattığında ben ne yapacağım?
Doktorumla bu konuyu henüz konuşmadım. Cesaret edemedim. Nedense birilerinin beni en doğal yola itmesi, güç vermesine ihtiyacım var.
Ama bu kişi kesinlikle doktor değil, bu deneyimi yaşamış anneler olmalı.
Doğum nasıl olursa olsun kucağınıza alacağınız bebeğiniz sağlıklı olması esastır.
Ancak bu süreci nasıl geçireceğim de önemli sanırım.
Evet, niyetim doğal olan ama kuyruğumu kıstırıp olayı sezaryenle kapatabilirim. Önce kendime sonra size dürüstlük sözüm olsun bu cümle.
‘Beni uyutsunlar ve hiç bir şey duyumsamayayım’ işte geçen yıl ben de hakim olan düşünce buydu. Sanırım işin gerçeğinde kesilmek ve sonra çekeceğim ağrılardan habersiz, naif bir insanmışım.
Aradan çok sular aktı, farklı deneyimler paylaştım, paylaşıyorum ve çok şey okudum.
Annelere sormaya devam ediyorum: Nasıl doğurdun?
Bir kısmı benim gibi yola iyi niyetle çıkmış, her şeyi göze almaya hazır cevval annelerdi.
‘Tabiî ki normal istem ama olmadı… Bebek kanala girmedi, ağrıya dayanamadım ya da doktor ve hastane ekibi beni ameliyata yönlendirdi’ diyenlerdi.
Diğer grup, başarmışlar grubu. Onlar ne yazık ki çoğunluğu oluşturmuyor.
İnternette annelerin paylaşımlarından anladığım kadarıyla normal doğumu tercih edenlerin yardımına epidural koşmuş..
Okuduklarımdan anladığım hiçbir acı sonsuz değil, hiç biri ölümcül değil, yöntem nasıl olursa olsun sonuç mutluluk verici.
Değerlendirmek, karar vermek gerek.
‘Heyy gidi analarımız bizi nasıl doğurmuş’ demekten de alamıyorum tabi kendimi?

26 Mart 2012 Pazartesi

Bana çifte bahar



Bahar geldi derken tam, bugün Pazartesiye yakışır şekilde yağmurla uyandım…


Olsun güneşli bir hafta sonunu, mükemmel bir hafta sonu demekti.

Ve biz gereğini yaptık kendimizi ormana attık.

Doğayla iç içe olmak ve uzun bir yürüyüş anne olamaya hazırlandığım şu günlerde benim gereklerim arasında…

Ama birbirine karışan kokuları ve zamanla her yanı kaplayan dumanı hesaba katmamışım.

Çoğu hamile gibi mangaldan kaçtım… Baharatlı sucuktan bir lokma tattım. Teselliyi kahvaltı için getirilen
Nutella ve sıcacık ekmekte buldum. Kendimle gurur duyduğum tek nokta yaptığımız uzun yürüyüştü. Gerçekten çok iyi geldi.

Kısa günün karı: Hasret kaldığımız güneş, bol oksijen, hareket, güzel sohbetler, trafiksiz dönüş yolu, içimde coşan sevimli kıpırtılar…