29 Kasım 2009 Pazar

'500 days of summer' ya da
buruk bir pazar günü olsun başlık


Hafif uykulu, biraz baş ağrısıyla seyrettim filmi.

Son karenin ardından sinirle kapattım televizyonu.

Hışımla kalktım koltuktan, 'seyrettiğim en kötü aşk filmi' diye söylene

söylene attım kendimi yatağa..

Oysa filmin başlarında izleyici için şöyle bir uyarı var aslında; "this is not a love story, this is a story about love"

Veeee daha da başında yani en başında siyah ekranda şu yazılar belirmişti;


screen 1: note: the following is a work of fiction. any resemblance to persons living or dead is purely coincidental.
screen 2: especially you jenny beckman.
screen 3: bitch

"kız ve oğlan tanışırlar. çocuk aşık olur. kız aşka inanmaz." İşte olay budur.

Bu gerçekçi bir karşılıksız aşk hikayesi... Kimsenin kız arkadaşı olmak istemeyen bir kızla, ruh eşini bulduğuna inanan bir zavallı bir çocukla ilgili.

Harika bir kurgusu var. Kahkahalarla gülmüyorsunuz ama yine de eğlenceli bir film. Onun ötesinde, bakmayın benim kızğınlığıma, aslında müthiş bir film...


Seyredin şekerler...


25 Kasım 2009 Çarşamba

Kulindağ / Gidilecek-Görülecek


'Gittim-gördüm' diye başlamak isterdim ama ne yazık ki gidemedim dolayısıyla da göremedim.

Zaten yakında özel 'gidemedim-göremedim' bölümü açacağım.

O zaman ne yapıyoruz? Buraya kocaman harflerle 'Gidilecek' yazıyoruz.


Kulin Dağ'a gidilmeli.
Neden;

Çünkü istanbul'a kent merkezine çok yakın. (Polonezköy yakınlarında)

Çünkü romantik.

Çünkü çiçekler, böcekler yani doğa var.

Çünkü temiz hava var.
Benim keşfim gibi allayıp pullamayayım. Akdoğan Özkan'ın 'İstanbul'da Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey' kitabında, 'Onunla bir dağ evinde yıldız pikniği yap' başlığı altındaydı bu güzel yer.

Kitabı ayrıca tavsiye ederim.
İstanbul'da yapmadığım ne çok şey varmış onu anladım. Bu şehrin keyif aldığım
şeylerini de tekrar hatırlattı.

Yeşile tepelere hakim dağ evinde bir haftasonu geçirmek isteyen romantik beyler-hanımlar buradan daha fazla bilgi edinebilirler...

Victoria Beckham: Saçı ve ayakkabıları

Victoria Beckham, eşi David Beckham ile oğulları Romeo ve Cruz ile LA Lakers basketbol maçını seyrediyor.
Fotoğrafları görür görmez, 'aaa ne şeker olmuş' dedim. Bu kadın için bu cümleyi kullanacağım ölsem aklıma gelmezdi.
Öncelikle saçları çok hoşuma gitti. Sonra her zaman mürebbiye kılığında gördüğüm bu kadına spor kıyafetlerin ne kadar yakıştığını fark ettim. Acaba spor ayakkabı mi giyinmiştir derken... Tak, bu fotoğraf çıktı karşıma. Victoria Beckham'ın seçimi bir basketbol maçı için bile olsa Christian Louboutin olmuş. Allah için güzel ayakkabılar.. Fiyatı da 595 euro imiş...






5 Kasım 2009 Perşembe

30 gram,, ha var ha yok?


Bugün yazasım var.
Düşünesim var, konuşasım, hatta gülesim var.
Öhöööm...
Mevzu şu, 30 gram insanın hayatını ne kadar değiştirebilir?
Şöyle ki, tekrar diyet, rejim, zayıflama, sağlıklı beslenme hede hödöleri için gereken kritik rakama ulaştım.
Yani sınır rakam tartıdaki yerini aldı. Ben de alarmlar çalmaya başladı. Ama daha düne kadar 30 gram eksiktim. Ve inanın bana sanki böyle hissetmeme 10 kilo vardı.
Merkürün burcum üzerindeki etkisi değilse bu, olsa olsa regl öncesiyle birleşen psikilojik bir buhran olabilir diye düşünüyorum.
Tüm bunlarla beraber, canım herzamankinden çok tatlı istiyor. Üst üste iki defa yutkunup, soruyorum, bir kez daha, 'bir günlük izin mi versem kendime??'
Öyle yapayım. Yarından itibaren yediklerimden pişman olmama prensibime geri dönebilirim:)

P.S: Ebru Şallı gıcığının sözleri yankılandı birden kulaklarımda... Aynaya koşup, 'ben gözel karıyam' diye kendimi motive etmeliyim hemen!

Kan kırmızı dudaklar

Malesef bu bayanlar kadar kalın dudaklarım yok.
Ama ben Gwen Stefani'den ilham alıyorum. Onun da dudaklarının
çok kalın olduğu söylenemez. Yine de kırmızı ruj kendisine çok yakışıyor.
Kırmızı ruj olayını ben bu yıl keşfettim ne yazık ki...
Porselen bir yüzde, belki hafif bir allıkla renklendirilmiş olabilir ama mutlaka az bir göz makyajıyla tamamlanan kırmızı ruj gerçekten harika duruyor.
Benim küçük dudaklarım bile yüzümde böyle bir ihtişam yaratmamıştı bugüne kadar.
Şöyle, 'aman şekerim bugün de hiç makyaj yapasım yoktu. Öyleee bir ruj sürdüm ve çıktım' havasında...
Tabii hemen uyarıyım; kırmızı ruju nemlendirilmiş, ölü derisinden arındırılmış bir dudağa uygulamak gerekirmiş, yoksa dudaktaki tüm kusurlar 'ben burdayım' diye bağırırmış.
Bir de ruju sürmeden önce kalemle dudağın şeklini belirlemek gerekiyormuş.
Uyguladım mı? Hayır, ne yazık ki. Belki de çoğunlukla domates soslu spagetti yemiş, küçük bir çocuk gibi ortalarda dolaşıyorumdur??? Korkunç! Siz benim gibi olmayın.
Birde kırmızı ruj tavsiyeleriniz varsa alayım.
Ben şu sıralar Chanel Rouge Allure'un peşindeyim...


Leopar desenli sıradan kadınlar...

Yatak odasını leopar desenli aksesuarlarla dekore edenler...
Leopar desenli iç çamaşırlarından vazgeçemeyenler.
Hele ki leopar desenli pijamalarla hem seksi hem sevimli olmayı başaranlar.
Efendim, zevkinize saygım sonsuz ama ben almayayım.
İki gözüm önüme aksın ki, leopar desenli tek bir eşyam yok.
Bugüne kadar eksikliğini hissettim mi? Hayır.
Ama bu desenlerden vazgeçemeyenlerin bir bildiği vardır dedim hep kendi kendime..
Aklıma çoğunlukla Banu Alkan gibi kötü örnekler gelse de, kendine bu deseni yakıştırmayı başarmış sıradan kadınlar da mevcut.
Bu nadide fotoğrafları onlara armağan ediyorum.
Mini eteği çok beğendim, ablaya çok yakışmış.
Ama ben yine de leopar desenli kıyafetlerden edinmeyi düşünmüyorum.
Haaa hediye gelir o ayrı:)





Fotoğraflar

Natalie Portman / V Magazine

Siz ilk bakışta tanıdınız mı kendisini?
Ben de 'vaay anasını' etkisi yarattı!
Natalie Portman, Rihanna tarzı saç modeli ve dumanlı bakışlarıyla sert bir kadına dönmüş, biraz erkeksi ama yine de seksi sanki.. Erkek kısmısı daha iyi bilir tabii..
Bana değişik geldi.