31 Ocak 2010 Pazar

Aklımdan geçti soruyorum; Sırt çantanızda ne var?


Siz hiç sadece bir sırt çantasıyla yaşamayı düşündünüz mü?
İki tişört, bir kazak, bir pantolon, belki bir kitap ve uyku tulumu ya da biraz daha büyük bir çanta ve çadır. Hepsi bu kadar. Zaten daha fazlası da sığmaz.
Benim bir dönem çok istediğim ama gerçekleştiremediğim türde birşey...
Her neyse.

Bütün bu eski düşünceler aklıma izlediğim bir film üzerine geldi.

Bu yıl Oscar'a da aday gösterilen 'Up In The Air'da kahramanımız bol bol seyahat eden,- çoğunlukla uçakla,- aile yaşantısı ve ev hayatı olmayan biri.
İşi, adam kovmak. Profesyonel adam kovucu,, yani toplu işten çıkarmalarda büyük bir firmaların yardım aldığı bir şirkette işini ehliyle yapan bir uzman.


Cansıkıcı bu meslekten yakınmıyor. Evi, karısı ya da çocukları olmadığı için sızlanmıyor. Hep seyahat ettiği için mutsuz değil. Tam tersi,, tüm bunlardan ayrı bir haz alıyor.

Yaşam tarzı onun hayat felsefesi. Hatta bu konu üzerine seminerler veriyor.

Tabii işler sarpasarıyor ama benim aklım seminerde yaptığı konuşmada takılı kalıyor.

"Sadece bir sırt çantasıyla yaşayabilir miyim?" Soru bu.

Şöyle diyor;

"Sırt çantanız da ne var?

Hayatınızın ağırlığı ne kadar?
bir an için bir sırt çantası taşıdığınızı düşünün
Çantanın askılarını omuzlarınızda hissedin.
Şimdi hayatınızda ne varsa o çantaya doldurun.
Küçük şeylerle başlayın. Biblolar, koleksiyonlar...
Eklenen ağırlığı hissedin.
Sonra daha büyükleri koyun. Yatak, yorgan, dolap... Evinizi de koyun.
Şimdi yürümeye çalışın.
Zor gibi değil mi?
Her gün yaptığımız şey işte bu.
Kendimize o kadar ağırlık bindiriyoruz ki hareket edemez oluyoruz."
Konuşmanın sonunda çantayı yakmayı öneriyor ama kurtarılabilecek son bir şey olsa hangisi olurdu diye soruyor.


İşte burada çocukluk anılarım devreye girdi.

Küçükken en büyük korkum evimizde bir yangın çıkması fikriydi.

Herkesi dışarı çıkardıktan sonra evden ne alırdım? Bunu cidden düşünürdüm.

En sevdiğim kitabımı, en sevdiğimi hırkamı, günlüğümü, kumbaramı....??
Elim kolum dolardı. O yüzden asla vazgeçemeyeceğim tek bir şey olmalıydı. Ama karar veremeden kendimi kapının önünde bulurdum. Hiçbir şeyi kalmamış bin insan olma duygusunu hayal ederdim. Sağlıklısın ama sana ait olan hiçbir şey kalmamış. Korkunç bir boşluk duygusu...
Benim için bir kabus senaryosu olan bu fikir birilerinin bilinçli yaşam tercihi.
Bir sırt çantası kadar eşyayla dünyayı dolaşanlar var.
Şimdi ben geriye baktığımda eşyalarımdan vazgeçsem bile beni ben yapan kitaplarımdan, fotoğraflarımdan, her akşam oturduğum koltuğun bana has konforundan vazgeçemeyeceğimi görüyorum.
Varmaya çalıştığım nokta şu, modern hayat bizi eşyaların esiri yapmış olabilir ama sadece bir sırt çantasıyla da ömür geçmez kimse kusura bakmasın.

İşte aklımdan geçenler ve klavyemden dökülenler...


0 yorum: