29 Mart 2009 Pazar

Topshop vs. Louis Vuitton


Herkes Fabrizio Viti'nin Louis Vuitton için tasarladığı bu etnik ayakkabıları tanıyor.

Pek değerli markanın 2009 ilkbahar/yaz koleksiyonunda yer alan bu nadide parçayı ilk olarak Madonna'nın ayaklarında gördük.
Markanın yeni yüzü olması dolayısıyla baştan aşağı Louis Vuitton takılan Madonna,
Gucci'nin gecesinde böyle görüntülenmişti.


Veeee Victoria Beckham.... Kendisi bu ayakkabıların
trend olacağı sinyalini ilk verenlerden.

Tabiii sonra pek çok kişi de görmeye başladık.

Her modelini beğenmesem de güzel ayakkabılar.
Mesela manken Alexa Chung'ın blazer ceketiyle kombine
ettiği bu modeli çok beğendim.

Efendim herşey iyi hoş da fiyatlar can yakıcı.
Çünkü Louis Vuitton ayakkabılara sahip olmak isteyenler, 1,500 - 2,700$ arası parayı gözden çıkarmak zorundalar. Benim pek yapabileceğim türden bişey değil açıkçası.
Siz gözyaşlarına boğulmadan hemen şunu söyleyeyim. Topshop boş durmamış. Yememiş içmemişler yapmışlar aynından. Ufak tefek farklar var ama olacak o kadar. Aynısını taklit etmeleri de beklenemez. Fiyatı 110 euro...
Ben Topshop'ın modelini daha bile çok beğendim. Sizce hangisi daha güzel?


26 Mart 2009 Perşembe

Boyfriend Jeans


Bu sezon moda sadece kendi dolabımızdan giyinmek değil-miş! Şu sıralar en gözde trend çalmak. Özellikle de erkek arkadaştan, kocadan ya da kankadan. 2009 modası erkek modasından esinlenilmiş, bu yüzden bir erkekten aşırmak en doğal hakkımız.
Bu trendin en belirgin örneği, jeanler... Bir boyfriend jeaninin olmazsa olmaz özellikleri, bol durması, hatta 2-3 beden büyük gibi durabilir kanımca, (hani üzerinde ağlıyo denir ya öyle) ve kesinlikle birinden ödünç alındığı izlenimi vermesi. Erkeksi trendin ilk temsilcisi Katie Holmes oldu. Biz onu çok yadırgadık, ama bir de baktık Rachel Bilson ve Victoria Beckham, Katie'nin takipçisi olmuş.
Bu görünüş için tabiiii ki bekar bayanlar dışlanmıyor. Boyfriend kotlar, sevabına, her yerde satışta... Erkek gerekmiyor yaaneee!


Kaynak: collegefashion

MiM'lenmişim.. Oleey!

Efendim sevinç nidalarım abartı değil. Takip ettiğim bloglarda görür, için için kıskanırdım;
'Ben niye mimlenmiyorum' diye..

Ve o gün geldi çattı. Dimple beni mimlemiş... Sağolsun:)


Konumuz 'lakaplarımız'... Lakap konusunda pek zengin bir menüm olmayacak ne yazık ki,, yeterince renkli bir kişilik değilim sanırım.


Ama küçükken bana kısaca 'ben de' derlerdi.

-Naber ben de, -Napıyorsun 'ben de'.... Saçma di mi? Ama ben herşeye 'ben de' diyen bir çocukmuşum.

Gezmeye giden ağabeylerimin arkasından kapıları tekmelerken, annem pazara, çarşıya, güne, doktora ya da yetişkilere yönelik herhangi bir etkinliğe katıldığında, kahve ya da sigara içildiğinde -elime kalem alıp, sigara gibi tuttuğumu hatırlıyorum- ben hep 'ben deeee' diye bağırırmışım!!! Kabus gibi. Bir süre sonra herkes böyle hitap etmeye başlamıştı.



Bir de gerçekten beni sorunlu yapan bir lakabım vardı; 'kara kız'... Eskiden yazın 3 ayını Çınarcık'ta geçirirdim. Haliyle çocuk kısmısı bütün gün dışarıda kalınca hemencecik bronzlaşır. Ben de zaten esmer sayılırım. Artık yazın sonuna doğru siyahi bir hal alıyordum. Abartmıyorum karanlıkta fark edilemeyecek duruma geliyordum. Çok küçük yaşlarda pek aldırmasam da, ergenlikte, bana 'kara kız' diye hitap eden teyze ve amcalardan nefret ettim durdum. 'Kara fatma' diyen çocuklar da vardı bi de. Ciddi sorun yapmıştım, yaz günü yanmamak için kumsalda tişört ya da havluya sarılı oturduğumu hatırlıyorum.. üühüü hüüü!
Eeee şimdilerde durum farklı tabiiii. Şöyle bronz bir teni kim istemez. Kara değil ama hafif bronz:)

Bende, PINK PRINCESS ve mailto:L@L mimledim:)

24 Mart 2009 Salı

Vampirler geliyor...

Karen Walker, bu bahar dişlerini gösteriyor.
Bir 'True Blood' izleyicisi olarak o dişleri görmezden gelemem.
Aykırı ve renkli modeleriyle bilinen Walker, bu sezon vampirlerin derdine derman olurken, bıyık altından gülüp, kenardan köşeden bize de göz kırpıyor.

Güzel bir espiri anlayışı ama, bilim adamları hazır sentetik kan üretme aşamasındayken gerçek vampirler gün yüzüne çıkmasın.
Eeee beslenme sorununu halletmişler... Karen Walker tasarımı bir gözlük de taktılar mı, kim tutar onları???

Anneeeecimmm!!!

23 Mart 2009 Pazartesi

Çocuk gibi...


Evlendikten sonra mı oldu ne, daha bi dedikodu sever oldum.
Hafta sonları evden kaçıp annemlere 5 çayına gittiğimde, kadınlar cemaatinin yeni neferi olarak yerimi alıp, orta yaşlılara has daha çetrefilli mevzularda fikir beyan edip, bir de kabul görünce yeni bir pencere açılıverdi önüme..


Çevremde halen çok evli insan yok, ben de onlarla idare ediyorum.


Neyse bu kabul görme hikayesi dört duvar arasında gayet iyi işlese de, annemle sokağa çıktığımda halen 17 yaşında gibiyim. Annesi elinden tutmuş küçük bir çocuk, mağaza mağaza nasıl gezerse öyle...
Mağazada bir elbise beğendim mesela;


-Ben: aaa güzelmiş bu...

-tezgahtar: buyrun deneyin

-Ben: yok bu gitmez şimdi bana, ben biraz daha kilo veriyim öyle

-tezgahtar: siz kilolu musunuz? Benim kızım 13 yaşında 75 kilo (!!!)


(banane ya senin kızından, ben büyüğüm, büyüklerle karşılaştır beni yaaa)


Tabii annem bu fırsatı asla kaçırmaz. Beni küçükken nasıl balık yağlarıyla beslediğini, bir ara zayıflıktan ölmek (!) üzere olduğumu... vb. anlatmaya başlar;


-anne: Ama bu basenler gitmez ki anlatamıyorum, ırsi bu ırsiiii! Bana çekmiş


- kendisi zayıf, kızı şişman tezgahtar: işte bizimkini de arkadaşları bunalıma sokuyor.

Sohbet sırasında kadının kızını bebekken yurt dışından getirdiği hazır mamalarla beslediğini öğrenip, teşhisi koyduk.

Ben mağazadan hiçbir şey alamadan çıktım.

22 Mart 2009 Pazar

U23D

Malum U2 Türkiye'ye gelmiyor. Gelmek istemiyor. Ama 3 boyutlu halleri şimdi Türkiye'de..
Efsanevi grubun 'vertigo' konser turu sırasında 3 boyutlu kameralarla çekilmiş video konseri vizyona girdi. Neyse ki filme ambargo koymamışlar.
Sinema salonunda 14 hit şarkıyı özel 3 boyutlu gözlüklerle izlerken kendimizi sahnede hissediyormuşuz.
Bilemem, gitmedim henüz...
Konser videolarını seyretmekten hoşlanan biri olarak filme bir şans verebilirim.
Ama U2'nun Türkiye'ye karşı tavrını düşününce komik geliyor. -Türkiye'de insan hakları ve düşünce özgürlüğü gibi kavramların tam olarak gelismediğini söyleyerek, ülkemizden gelen konser tekliflerini geri çeviriyorlar-
İlgisi yok aslında ama adamlar senin ülkene gelmemekte kararlı, sen de kapalı bir sinema salonunda onları 3D gözlüklerle seyretmekle yetinmek durumundasın!

DiP not: Madonna'nın 'Confessions Tour' DVD'si ile Queen'nin 'Wembley Stadium' konseri süperdir. Tavsiye ederim.

21 Mart 2009 Cumartesi

Yırtık pırtık takılanlar!

Onları, LOOKBOOK'ta buldum... Böyle ard arda sıralanmamışlardı tabiki. Sayfa sayfa gezdim. Bittikçe yeni resimler açıldı... Tişörtünü, çorabını, taytını...vb. yırtanlar o kadar çoktu ki, kendime hakim olamadım onları sayfama taşıdım.






18 Mart 2009 Çarşamba

Birlikte yaşlanmak

Bu bir düğün davetiyesi... Zekice hazırlanmış, sevimli ve romantik.
Böyle bir davetiyeyi düğüne katılan herkesin anı olarak saklamak isteyeceğini düşünüyorum.
Ayrıca davetlileri de epey güldürür. Davetiyenin ayrıntıları için buraya lütfen...







16 Mart 2009 Pazartesi

Dead Like Me



ABD'de iki sezon yayınlandıktan sonra kaldırılan dizi, sadece bu parçayla gönlümde taht kurmayı başardı. Diziyi apar topar yayından kaldıran yapımcılar, dvd olarak piyasaya sürmek üzere bir film çekti.

Biz bu filmi seyredecekken sevdicek tutturdu, 'yok, olmaz önce diziyi seyredelim' diye...

Velhasıl ilk sezonu bitirdik. 18 yaşında talihsiz bir şekilde -uzaydan kafasına düşen bir klozet parçasıyla- ölen geç kızımız ölüm meleğine dönüşür. Artık yeryüzündeki görevi ruh almaktır. Depresif karakterimiz görev için biçilmiş kaftan değildir tabikii.. Neyse olaylar gelişir.

Güzel çalışılmış bir dizi. Ama öyle arka arka hiç durmadan seyredeceğiniz türden değil.

İşte bazı sahnelerde kulağa çalınan öuhteşem müzikte size armağanım olsun.

Parçanın sözlerine buradan ulaşabilirsiniz. Dinlerken pek anlaşılmıyor da!

11 Mart 2009 Çarşamba

Kalbim bin parça...

.....tamam abartmayayım, iki parça.

Bugün evimizde temizlik günüydü. Ben işte, kociş işte, annem bizde ve tabiki rüzgar gibi hızlı emine abla da işinin başında. Kolay iş değil. Ivır zıvırımız çok. Sadece figürleri yerinden kaldırıp, bir raf silmek bile maharet ister.
Küçük ev kazaları kaçınılmazdır.
Ve ben gün her zaman ki ritüelimi gerçekleştirip, evi aradım. İşler nasıl gidiyor öğrenmek için.

Gayet iyiymiş, sadece bir kase ve duvarda asılı duran üçlü tabaklarımdan biri kırılmış. 'Küçük sakarlıklar işte' dedi telefondaki annem. İşte o an göğüsüme birşey saplandı.

Materyalist, eşya bağımlısı, bencil bir hödük olduğumu düşünmeyin ama o tabak benim için çok değerliydi. Maddi olarak değil, manevi olarak. Anısı olan eşyaları severim.

Evlendiğimde kendi özel eşyalarım dışında bana ailemin evini hatırlatacak ufak tefek şeyler aldım. Bu da onlardan biriydi. Eskiydi. Evimizin duvarlarında yıllarca sapa sağlam durmuştu.

Çoook üzüldüm. Neyse ki bin parçaya değil sadece iki parçaya bölünmüş... Yarın japon yapıştırıcısıyla onarmaya çalışacağım.


Jessica Alba


Jessica Alba, bisikletiyle Paris turunda... Yerinde olmak isterdim doğrusu. Paris için yaniii!
Atlardım bisikletime ben de, önce bir sanat galerisi sonra güzel bir öğle yemeği... Veee romantizm. Bisiklet bile romantik geldi şimdi. Gitsek ya!


Fotoğraflar: gossipgirls

10 Mart 2009 Salı

Japon düğün fotoğrafları

Mail zincirinde dolaşan bu fotoğraflar belki elinize ulaşmıştır. Bana bir arkadaşım gönderdi.
Bizim sıkıcı düğün fotoğraflarımızın yanında çok şirin ve eğlenceliler.
Ben Türkiye'de bunlara benzer bir örnek görmedim henüz.
Bizim fotoğrafçıların da -başarıyla uygulamak kaydıyla- böyle bir yenilenmeye ihtiyacı var bence.. Di mi ama??



Metalik saç bantları

Bu yıl şapka, çanta, şal derken en takık olduğum şeyin saç aksesuarları olduğunu fark ettim. Yukarıda gördüğünüz üçlü de an itibariyle benim bu takıntıma tercüman oluyorlar.
'Çok beğendim, ben de istiyorum bu metalik saç bantlarından' demeyeceğim çünkü trend haline geldiğini bilmeden edinmiştim bir tane... Accessories'da örnekleri var.

Dikkatimi çeken şu ki, benim tarzını bir türlü tutturamadığım bu saç bantları her kıvama geliyormuş... Mischa Barton ve Nicole Richie'ye çiçek çocuk, Paris Hilton'da ise Yunan havası görüyorum.
Aşağıdakilerin yanında benim mütevazı boncuklu saç bantım sönük kalıyor tabii... Jennifer Behr tasarımı bu aksesuarlar, kristal ya da swaroski taşlarla bezeli...


9 Mart 2009 Pazartesi

Saç aksesuarları


Tak takıştır durumları devam ediyor. Bunlar da shopbando.com'dan... Büyük çoğunluğu tüylü vintage modeller. Şöyle havalı bir elbiseyle kombine edildiklerinde eminim çok güzel dururlar.

8 Mart 2009 Pazar

Kitap açgözlülüğü!

Kitap okumayı severim.

Bu güzel bir giriş cümlesi... Ama size de kendime de itiraf etmeliyim ki kitap kurdu sayılmam.
Buna karşın her zaman tıka basa dolu bir kütüphanem oldu.
Bazen ard arda tüketirim aldıklarımı. Bazen ise haftalarca okumadığım olur. Kitaplar üst üste yığılır, sayfaları çevrilmeyi bekler.

Şimdi de evimizde ufak denilemeyecek iki kütüphane var. Bir tarafta hızla okunup kaldırılmış yığınla bilim kurgu romanları, ki bunlar bana ait değil anlayacağınız üzere... Diğer tarafta da özenle dizilmiş bir yığının yanında okunmayı bekleyen üst üste kitaplar.

İşte hasretle okunmayı bekleyenler;

- Orhan Pamuk / Masumiyet Müzesi Aslında okumakta olduğum bir kitap ama sıkıcı bir bölüme gelince ara verdim:(
-Ursula K. Leguin / Yerdeniz Büyücüsü
-Hermann Hesse / Siddhartha
-Paul Auster / Brooklyn Çılgınlıkları
-J.D. Ballard / Sınırsız Rüyalar Diyarı
- Turgut Özakman / Şu Çılgı Türkler Bu kitabı daha çok Diriliş "Çanakkale 1915"i merak ettiğim için okumak istiyorum. Seriyi bozmamak adına önce Çılgın Türkler'i bitirmem lazım

Bugün şöyle bir D&R gideceğim. Eminim liste uzayacaktır!

Edit: Planlandığı gibi D&R'a gidildi. Kapısından girilir girilmez pempe mi pembe, şeker bir kapak göze taklıldı. Üzerinde kocaman 'AŞK' bir de 'Elif Şafak' yazınca hemen kasaya doğru koşuldu. Malum pembeyle yeni barıştım görünce dayanamadım.

Tam 'senin gibi açgözlüye bu kadarı çok, çabuk uzaklaş buradan' diye telkin ederken kendimi 'Örgü Kulübü'nü gördüm. Bunu da şu sıralar kendini yeni torunu vesilesiyle örgüye kaptıran annem için aldım. Kiiih kiiih tabii ben de okurum.

Kitaplar hakkındaki ayrıntılı malumat daha sonra gelecek...

7 Mart 2009 Cumartesi

Havalı kemerler

Aynı isimler, farklı mekanlar ama benzer kemerler... Kemer olayı almış yürümüş anlaşılan. Bir çok isim tek renk ama gösterişli bir kemerle tamamlanan bu tarz elbiseleri tercih ediyor. Ya da modacılar söz birliği etmiş. Bilemedim.







3 Mart 2009 Salı

Gwyneth Paltrow*

Uzun, zayıf, şık....

Güzel insan Gwyneth Paltrow, bir koşturmaca halinde. Süet bağcıklı kısa botları, siyah ceket ve atkısının yanında mor Tod's el çantası resmen parlıyor..
Ben her daim beğenirim kendisini.

Fotoğraf / fabsugar.com

Dsquared2 / 2009 Fall Milan Fashion Week*

Rock'n rolla devam...
Cargo şortlar, denim ceketler, blazerlar ve tozluklar...
Beraberinde ortaya karışık punk-Rock-metal esintisi!
Kanadalı ikizler Dean ve Dan Caten'ın yarattığı Dsquared2'ın,
Milano Moda Haftası'nda sergilenen koleksiyonu Starbucks kahveyle tamamlandı.
Kahvesini kapan podyumda salına salına yürüdü.





Fotoğraflar: fabsugar.com