31 Temmuz 2010 Cumartesi

Benim rüyamda mısır yemek yasak!


Inception @ Yahoo!7 Video


Bu bir rüya değilse eğer...
Ve biz bu filmi 21.30 seansında gerçekten izlediysek; MUHTEŞEMDİ.
Bu kelimeyi istediğim kadar büyütebilir kızartabilir hatta altını çizebilirim.
Ama ne demek istediğimi anlatmaya yetmeyebilir.
Daha fazlası için; GİDİN GÖRÜN....


Tek bir altyazı kaçırmamak için tırnaklarımı bile kemirmeyi ihmal ettiğim bu filmi seyrederken kendi rüyalarımın tatlılığını düşünüp, mutlu oldum. Çünkü gerçeklik şu sıralar tam bir kabus...
Ama uykuya dalmak kurtuluş değil... Kesin çözüm YÜZLEŞMEK
İşte böyle, bu film bir sürü şey düşündürüyor insana.








20 Temmuz 2010 Salı

Bir teselli veeeeer!!


Bu yaz 'hadi eller havaya' dımtıs dımtıs yazı değil canlar.
Olmuyor, olamıyor...
Bu yaz sorumluluklar yazı...
Bu yaz Fransız balkonlu yeni evin yamuk ama asil korkuluklarından şişli semalarına doğru ahhh çekme yazı....
Karşı komşuya 'sizin en babasından LED TV'niz ve de bangır bangır bağıran müzik sisteminiz varsa, bizim de iki berjer koltuğumuz ve fiskosumuz var' mesajının bokunu çıkarma yazı...
Bakın bizde sizdekilerin mütevazisi artı bir de püfür püfür esen bir fransız balkon var.
Açıyoruz balkonumuzu ohhh mis gibi... Tepemizde sesiyle bizi akdeniz kasabasında hissettiren rüzgar çanı... Tıngır mıngır sallanıyor..
Utanmasak ayaklarımızı su dolu bir leğene sokarak oturacağız.
Fena fikir de değil hani..
Ama sanırım kalın perdelerin ardından güç bela yüzlerini ayırt etmeye çalıştığımız komşularımızın bir de kliması var.. Hiç açmadıkları o pencerinin ardından yine de çalan operamsı müzik duyuluyor...
Ben de arttırıyorum müziğin dozunu.
Nev'in 'Bir Nev'i Alaturkası' çalıyor.
İyi ki karşı komşumuz Fazıl Say değil.

Ya da iyi ki ben Nev yerine Şevval Sam dinlemiyorum.

Mahallede bir abiye-erman kuzu havası estiriyoruz kısacası...

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Aramızdaki ölü bedenleri ziyaret / Body Worlds

Öğleden sonra bir düzine ceset gördüğüm için kendimi biraz garip hissetmem gerekir mi acaba?

Aslında gezi süresince bir rahatsızlık duymadım.
Şimdi durumu sesli ifade ettiğimde garip geliyor gerçekten.
Body Worlds'e giderken üzerimde biraz 'bahsettikleri kadar gerçek olamaz' havası vardı.
En iddialı sergiler bile Türkiye'de fos çıkıyordu.
Bakınız: Picasso ve Dali...
Tabi ki aynı kulvarda değiller ama sanat sanattır ve izleyiciye vaadettiğinizi vermek boynunuzun bir borcudur.
"Body Worlds''te fazlası vardı diyebilirim.
Etik tartışmaları bir kenara bırakırsak, sıradan bir insanın kendi bedeninin mucizevi bir mekanizma olduğunu keşfetmesi açısından sınırsız bir kaynak.
Sergiyi bir doktorun peşine takılarak izlerseniz daha büyük keyif alırsınız.
Biz zaman zaman kulak misafiri olduk çocuklarıyla dolaşan doktor hanıma, faydalı oldu.

Sigara içen ve içmen iki insana ait ciğer fotoğrafını çerçeveleyip,,
evin bir köşesine asasım var.


Beni en çok rahatsız eden 'aparat' ise yüzülmüş derisini elinde tutan erkek bedeniydi.
'Daaaan' diye çarpıyor insanı birden... Neyseki gezerken kafanızdaki gerçeklik gidip geliyor..
O yüzden görüdüğü kadar ürkütücü değil.
Ne diyordu sesli anlatım cihazı; 'Üzüntülerinden arınmış bedenler onlar... '
Ya da bunun gibi bişeydi.
Gidin görün derim.


7 Temmuz 2010 Çarşamba

Aynayla konuşmalar!



-Ayna ayna söyle bana benden güzel var mı bu dünyada???


-Senden güzeli ne demek. Senden akıllısı, zekisi, bilgesi bile yok. Sen bir tanesin bir tane...


Söz konusu ayna boy aynası değil bu arada.. O yüzden göt göbek nedir bilmez.


Benim gibi saftiriklerin ilacıdır o..


Son günlerde benim aynayla iletişimim böyle işte. Pek bir beğeniyorum kendimi.

Halbuki ne yağlar azaldı, ne selülitler... Herşey yerli yerinde maşallah. Ama niyeyse fazla bir özgüven, bile bile bir semirme durumu var sanki, -ki bu çok tehlikeli...

Yeni evde rahatlık çöktü diyelim biz buna.

Ya da bir hastalık olabilir. Anoreksiyanın tam tersi; fatoreksik.

Bu aynada kendini devamlı zayıf görme durumu.

Mesela Banu Alkan'ın öyle içine zar zar girdiği kıyafetlerle dolaşmasının sebebi buymuş.

'Beyin aynada gördüğü fazlalıkları asla kabul etmiyor, üstüne alınmıyormuş'. Okuduğum yazıda aynen böyle diyordu.

Benim durumum bu kadar vahim mi bilmiyorum.
Yakında bu gerçekle yüzleşir, acil koduyla bir diyet listesi isteyebilirim.

Sevgiler

Clementine


(PS: Mektup gibi bitirmeye bayılıyorum, gözlerinizden de öpüyorum:))

4 Temmuz 2010 Pazar

Karşı pencere!


Alışkanlıklarımdan vazgeçememekle ilgili sorunlarım var.
Abartmıyorum. Eşyalara ve mekanlara olan bağımlılığımı hiçbir şekilde açıklayamıyorum.
Herşeyi biriktiren o yarı çatlaklardan değilim ama tekrar geri dönmeyeceğimi bildiğim bir yerden ayrılırken defalarca arkama dönüp bakarım. Hemen unutmayayım diye...
Bir de geri dönmek zorunda kaldığımız ya da yolumuzun düştüğü, anılarla dolu, eski mekanlar vardır.
Ben, çocukluğumun geçtiği sahil beldesindeki çakıl taşlı plaja her gittimde tuhaf oluyorum.
Çocukça konuşmalar, kumdan kaleler, ateş yakmalar, kayan yıldızla birlikte dilek tutmalar....
Etrafta hayalet avcısı olarak dolaşmak gibi... Sahil, aynı sahil, taşlar aynı taş, yolun kıvrımları bile aynı. Sanki müze ziyaretinde yakın tarihe şöyle bir göz atar gibi. Tanıdık birine rastlarsam bir de işte o zaman, zaman-mekan kavramını tamamen yitiririm.
Geçmişten biriyle gelecekte bir konuşma yapmak kadar korkunç bir an var mıdır?
Bu zamana ait olmayan hayaletlerin sohbeti sanki...
Sanırım bu duyguyu yaşamamak için takılı kalıyorum aynı yere. Kene gibi yapışıyorum. Kazık çakıyorum.
Neredeyse 20 yıl aynı evde yaşadıktan sonra,, evlenip bir sokak öteye taşınmak tam da bana göreydi.
3 yıl geçirdiğim o evden de ancak yine bir sokak uzaklaşabildim.
Şimde yeni evimin arka balkonundan eski evimin arka balkonuna doğru şöyle bir bakıp, eski beni görüyoru; Perdeyi çekiyor,, ışıkları kapatıyor. Uykusu var.İyi geceler..