Bugün İstanbul küçücüktü. Sadece Bebek ve devamını kapsayan
sahil güzergahından ibaret küçük bir çiftlik gibiydi.
Hiç çaba harcamadan, buluşma noktası bile bellemeden
insanların birbirini bulduğu bir yerdi. Hatta aynı yerde bulunup, daha sonra başka bir yerde karşılaşanların günüydü.
Aslında karşılaşmalar günüydü.
Yollarda sarhoş bir kalabalık vardı.
Bol iyot, oksijen ve güneşin çarptığı, aç bir kalabalık.
Uzun bir kahvaltı sofrasını, küçük bir çay bardığına bile yer kalmayacak
bir açgözlülükte donattık.
bir açgözlülükte donattık.
Sonra aynı işlemi midelerimize uyguladık.
Sofra boşaldı. Mideler şişti. Gerçi ben ne yediğimi bile anlamadım.
Ne arka masadaki uğultuya kulak kabarttım. Ne kimin ne giyindiğiyle ilgilendim. Ne de dedikodu yaptım.
Hatta Bebek'te tek bir ünlü bile görmedim. Çünkü ilgim mavi deniz, pamuk pamuk bulutlar, ve boğaz köprüsünün tüm heybetiyle uzandığı arka fondaydı.
Bir de masamızı şenlendiren minik bebelerde...
Günün özeti: Çok yedim. Herşeyi yedim. Bebe sevdim. Kuçu gördüm. Güzel evlere bakıp iç geçirdim. Denize bakıp oooh dedim. Günüşe bakıp gözlerimi kırpıştırdım. Köpek bokuna bastım. Kokusuyla savaştım. Nazlı kocayı azarlardım. Sonra öptüm, geçti.
Şimdi ise başım dönüyor. Gözlerim kapanıyor. Bir de hapşırıyorum. Bu güzel pazar gününe erken bir kapanış yapmak yazık olacak:)
2 yorum:
ayyy naptin ya, benim gibi gurbetciye, bu manzara, bu kahvalti resimleri!!! aglicam simdi :) istanbulummm, cok ozledimmmm. neyse, benim icin de yedin, ictin, gezdin sayabilir miyim?
Fark ettim ki, ben bile gurbetçi olmuşum İstanbul'da...
Uzun zamandır deniz kenarında şöyle bir kahvaltı yapmamıştık.
Tabi ki, senin için de yedim, içtim, gezdim, şöyle güzel bir boğaz havası aldım:)
Yorum Gönder