3 Ocak 2011 Pazartesi

Tüm parçaları yerleştirip...

... geri döndüm.
Zihnimdeki dağınıkları derleyip toparlar gibi büyük bir sabırla
oturdum başına hergün bir iki parça...

....sonra 3,6,9, sadece tek rakamlar halinde değil,, bazen 10, 12...


Her bir parçada sabrımın sınırlarını zorladım. Zorladıkça kolaylaştı. Ve nihayet bitti.


Puzzle yapmak belki bu kadar derin bişey değildir. Kimileri için eğlenceli olabilir, kimileri için bir baş ağrısı kaynağı, kimileri için can sıkıntısından delirmek anlamına gelebilir.


Aslında neyi çözdüğünüzle ilgili belki de...


Benim gibi picasso'nun guernıca tablosunun 1500 parçalık puzzlenı seçerseniz
önce nereye bakacağınızı şaşırır, sonra gözleriniz şaşı beş olabilir. Hislerinizi hiç hesaba katmıyorum bile...

5 yıl önce çok kolay olacağını düşünerek almıştık bu yavruyu... Hiç de kolay olmadı.

Sevgili pes etti,, -sevgili diyorum, gerçekten çiçeği burnunda aşıklardık daha- ben biraz uğraştım sonra kaldırdım ortalardan.

Yarım kalan şeylerden hoşlanmam. İyi bir özellik. İşte bu yüzden parçalarının tam olup olmadığından bile emin olmadan oturdum başına tekrar, biraz da bu meraktan kısa sürede bitirdim. O kadar süründürdükten sonra zafer kazanmak gibiydi.

Şimdi çerçevelenmeyi bekliyor. Sonra evin beyine parayla satacağım. Sonuçta bu da benim eserim.

Film seyrederken, yemek yaparken, sohbet ederken, yandan yandan bakıp bulmam gereken parçaları dert etmeyeceğim artık.

Ehhh o yüzden aranızdayım. Ferah ferah takılabiliriz.

0 yorum: